Tüketici Hakları Açısından Özelleştirmeler ve
Sonuçları (I)
Mal ve hizmet üretimi yapan devlet ya da kamu kuruluşları neo-liberal
anlayışın bir gereği olarak tüm dünyada ve Türkiye’de özelleştirme, kamu
hizmetlerinin ticarileştirilmesi ve serbestleştirme politikalarının etkisi
altında kalmıştır.
1980’li yıllardan itibaren ABD Başkanı Ronald Reagan ve İngiltere
Başbakanı Margaret Thatcher’ın başını çektiği bu uygulamalarla kamu
kuruluşları ticarileştirmeye, yerli ve yabancı firmalara devredilmeye ve
tasfiye edilmeye başlanmıştı. Başta ABD olmak üzere emperyalist ülke ve
firmaların etkisi ve yönlendiriciliğindeki İMF, Dünya Bankası, Dünya
Ticaret Örgütü gibi kuruluşlar tarafından yürütülen bu politikalar amaca
uygun hükümetler tarafından uygulattırılmış ve uygulattırılmaktadır.
Özelleştirme uygulamaları, özellikle de borçlu olan ya da borç almak
isteyen geri bıraktırılmış, gelişmekte olan ülkelere dayatılan Yapısal
Uyum Programları ile devreye konulmuştur. Uygulamaya koydurulan
özelleştirmeler sonucunda birçok ülkede ve Türkiye’de kamu yararı yok
edildi ve bir çok toplumsal ve sosyal yıkıma neden olundu.
ÖZELLEŞTİRMELER VE TİCARİLEŞTİRMELERİN
TÜRKİYE’DEKİ BAZI SONUÇLARI
Neo-liberal anlayışa uygun olarak özelleştirme ve ticarileştirme
politikalarının Türkiye’de uygulamaya konulması 24 Ocak 1980 tarihinde
yürürlüğe giren Serbest Piyasa Ekonomik Kararlarıyla birlikte başlatılmış
oldu. 12 Eylül askeri darbesi de bu kararların ve politikaların
uygulanışını hızlandırdı.
Türkiye’de öncelikle belediyeler ve ilgili diğer kamu kuruluşlarınca su,
elektrik, ulaşım, telefon, akaryakıt gibi temel kamusal hizmetlerin
fiyatları bu kararlar çerçevesinde ticarileşme yöntemiyle belirlenmeye ve
vergilendirilmeye başlandı. Örneğin, 1980 öncesi sudan alınmayan atıksu
bedeli, çevre temizlik vergisi, çevre yolu, %18 oranında KDV gibi vergiler
ve bedeller bu kararlardan sonra alınmaya başlanmıştır. İSKİ Kanunuyla
sudan yüzde 10’dan aşağıya olmayacak şekilde kar etme zorunluluğu
getirilmiştir. Bu da yetmemiş olacak ki özellikle de Ankara Büyükşehir
Belediyesi başta olmak üzere bazı belediyelerde haksız yere mantığa
uymayacak şekilde kademelendirme ve 45 günlük okuma dönemleriyle su
fiyatları yüksek tutulmaya çalışılmaktadır.
Diğer taraftan, “ya al ya öde” anlaşmalı, yap-işlet-devret, yap-işlet,
işletme hakkı devri gibi imtiyaz verilerek gerçekleştirilen
özelleştirmelerle, dağıtımının özelleştirmesine hazırlık olmak üzere
alınan otomatik zam kararları ve bu doğrultuda yapılan zamlarla ülkelerin
ulusal geliri dikkate alındığında Türkiye dünyanın en pahalı elektriğini
kullanmak zorunda bırakılmıştır. Bununla birlikte Türkiye, yüzde 100’e
yakını ithal edilen doğalgaz için alınan otomatik zam kararları ve yapılan
zamlarla da dünyanın en pahalı doğalgazını kullanmaktadır.
Öte yandan, Türkiye’de telefon, ulaşım, akaryakıt gibi mal ve hizmetlerin
fiyatları hızla yükselmiştir. Ulusal gelir ve tüketicinin alım gücü
dikkate alındığında yukarıda sayılan mal ve hizmetlerin fiyatlarıyla,
özellikle de akaryakıt ve telefondan alınan vergilerde dünyada ilk
sıradayız.
Özelleştirme çalışmaları, 1984 yılında kamuya ait yarım kalmış tesislerin
tamamlanması veya yeni bir tesis kurulması amacıyla özel sektöre devri
uyguları ile başlamıştır.
1985 yılından itibaren 246 kuruluştaki kamu hisseleri, 22 yarım kalmış
tesis, 394 taşınmaz, 8 otoyol, 2 boğaz köprüsü, 103 tesis, 6 liman ve şans
oyunları ile araç muayene istasyonları özelleştirme kapsamına alınmıştır.
1985-2008 yıllarında gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının toplam
tutarı 36 milyar dolar düzeyindedir. Gerçekleştirilen özelleştirmelerin
27.841 milyar dolarlık kısmı, yani %77.7’si 2003-2008 yıllarında AKP
Hükümeti döneminde yapılmıştır. Türkiye’de özelleştirilen kuruluşların
neredeyse tamamı yok pahasına elden çıkartılmıştır. En stratejik
kuruluşlarımızdan olan Türk Telekom, PETKİM, Tekelin İçki ve Sigara Bölümü
gibi dev kuruluşlarımız yabancılaştırılmıştır. Türk-İş’in araştırmasına
göre 21676 işçi işten çıkartılmış ve 4-C adı altında sendikasız,
tazminatsız ve yılın 10 ayı ile sınırlı bir şekilde düşük ücretle
güvencesiz olarak çalıştırılmaktadır.
Türkiye’de yaşanan özelleştirme süreci sonucunda gelinen noktada işsizlik
ve yoksulluk artmıştır. İşsiz ve yoksul kesimlere sadaka ekonomisi
anlayışı ile gıda ve kömür yardımı yapılarak toplumsal tepki bastırılmaya
çalışılmaktadır.
Petrol-İş’in araştırma sonuçlarına göre;
Özelleştirme uygulamalarının özel kesime kaynak aktarımı, yolsuzluk ve
hukuk ihlalleri aracı olduğu,
Özelleştirilen kurumlardan gelen kaynağın, bunların arsa bedelini dahi
karşılamadığı,
Birçok kuruluşun özelleştirildikten hemen sonra faaliyetlerinin
durdurularak yalnızca arazilerinin değerlendirildiği, karlı kuruluşların
zararlı hale getirilmesiyle devletin vergi kaybına
uğratıldığı,
Borsadaki spekülasyonlar aracılığıyla küçük hisse sahiplerinin
toplatıldığı,
Yoğun işten çıkarmalarla istihdamın düşürülerek işsizliği
yaygınlaştırıldığı,
Sendikal yapıların çökertilerek yok edildiği,
anlaşılmaktadır.
Turhan ÇAKAR
Tüketici Hakları Derneği
Genel Başkanı |