Bir önceki sayfaya geri dönmek için buraya tıklayın! Sayfayı yazdırmak için tıklayın!
 
 
TÜKETİCİ HAKLARI DERNEĞİ - YAZILARIMIZ - TEBLİĞLER
 

Tüketici Bilinci ve Güven

ÖZET

Bireylerin ya da toplumun tüketim alışkanlıklarının ve eğilimlerinin, tüketici davranışlarının, tüketim gereksinimlerinin evrensel ve yasal tüketici haklarına uygunluğu genel bir tüketici bilinci göstergesidir. Günlük yaşamda gereksinmemiz olan herhangi bir mal ya da hizmeti satın alırken, kullanırken sağlığımıza, güvenliğimize uygun olanını seçmek bilinçli bir tüketici davranışıdır. Satın alıp kullandığınız bir mal ve hizmetin özellikleri hakkında doğru ve eksiksiz bilgi sahibi olmayı istemek, bilinçliliktir. Satın aldığımız bir mal ve hizmetten dolayı maddi ve manevi olarak zarara uğradığımızda yasal hakkımızı aramamız bilinçli bir tutumdur.

Üretilen tüm mal ve hizmetlerin evrensel tüketici haklarına uygunluğunu aramak, bu anlamda üretici-imalatçı, ithalatçı, satıcı firmalar ile ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının yasal zorunluluklarını, sorumluluklarını, görevlerini yerine getirmek için örgütlenmek ve mücadele etmek bilinçli bir tüketici ve toplum olmanın ön koşuludur.

Evrensel ve yasal tüketici haklarına aykırılıkların yaşandığı, tüketim eğitimlerinin firmalarca belirlendiği yaşadığımız tüketim toplumunda toprağa, suya, havaya, biyoçeşitliliğe, insana zarar veren, gıdamızı riskli-tehlikeli ve güvensiz hale sokan yanlış ve zararlı üretim ve tüketim modellerinin etkisi altındayız. Bu nedenle, yanlış ve zararlı olan bu üretim ve tüketim modellerinin yerine, insanlığın ve tüm canlılığın bugün ve gelecekteki varoluşu ve yararı için en sağlıklı, en güvenli, en doğru üretim ve tüketim modellerinin yerleşmesi, gıdamızın sağlıklı-güvenli olması ve gıda egemenliğimiz bakımından yaşamın bize dayattığı ve bizi zorladığı bir tüketici bilincine sahip olmak zorundayız.

GİRİŞ

TÜKETİCİ BİLİNCİ

Tüketici olarak evrensel ve yasal haklarını aramak, bu hakların yerleşmesi, uygulanabilirliğinin sağlanması, yaygınlaşması ve daha da geliştirilmesi için mücadele etmek, örgütlenmek bir tüketici bilinci göstergesi olmakla birlikte bilinçli tüketici olmanın da ön koşuludur.

Haklarımıza uygun; sağlıklı ve güvenli olan, eksiksiz ve doğru bilgi sahibi olduğumuz, ekonomik durumumuza ve satın alma gücümüze uygun, üretimi ve dağıtımı sürecinde çevreye zarar vermeyen, bununla birlikte çalışanların haklarına uygun davranan firmalarca üretilen ve ülkeye katma değeri olan mal ve hizmetleri istemek, seçmek bilinçli tüketici olmanın önemli bir göstergesidir.

Bugün, yaşadığımız dünyada evrensel ve yasal tüketici haklarına aykırılıklar yaşanmaktadır. Özellikle de ülkemizde hem yargı hem de kamu kuruluşları tarafından bugüne kadar var olan ve uygulanan hakların daraltılmaya çalışıldığı, giderek gerisine düşüldüğü ve yaşadığımız piyasa koşullarında zayıf durumda olan tüketicilerin aleyhine geliştiği bir süreci yaşamaktayız.

ÜRETİM VE TÜKETİM MODELLERİ

Günümüzde, içinde yaşadığımız ve vahşileşen kapitalist piyasa koşullarında tüketim eğilimleri büyük firmalarca belirlenmektedir. Söz konusu bu piyasa ve tüketim toplumunda toprağa, suya, havaya, biyoçeşitliliğe, insana zarar veren, gıdamızı riskli – tehlikeli ve güvensiz hale sokan yanlış ve zararlı olan üretim ve tüketim modellerinin etkisi altındayız. Örneğin, bugün ülkemizde hem yapay gübre hem de tarım ilacı kullanımı nedeniyle toprak, su kirlenmektedir.
Bu koşullarda üretilen sebze, meyve, tahıl ve baklagil gibi tarımsal ürünler sağlık açısından riskli duruma gelmektedir. Üstelikte ülkemizde tarımsal üretimde kullanılan yapay gübre ve tarımsal ilaçlara her yıl artarak giden tutarlarda çok büyük paralar ödenerek ithal edilmektedir. Örneğin, ithal gübreye 2007 yılı 997 milyon dolar, 2008 yılı 1.482 milyar dolar, 2009 yılı 1.058milyar dolar, 2010 yılı 1.017 milyar dolar, 2011 yılı 1.374 milyar dolar olmak üzere son beş yılda toplam 5.928 milyar dolar ödenmiştir. Tarımsal ilaçlar için 2007 yılında 190 milyon dolar, 2008 yılında 194 milyon dolar, 2009 yılında 134 milyon dolar, 2010 yılında 208 milyon dolar olmak üzere son dört yılda toplam 726 milyon dolar ödenmiştir. Diğer taraftan, endüstriyel tarım ve endüstriyel gıda üretim modellerinin insanımızın sağlığı ve kırsal kalkınmamızın önündeki en büyük tehlike olduğunu söylememiz gerekir.

Bu nedenle, genel olarak hem insanımız hem de ülkemiz için yanlış ve zararlı olan üretim ve tüketim modellerini özel olarak da sözüne ettiğimiz yanlış ve zararlı tarımsal üretim modelleri ile gıda üretim ve tüketim modellerini terk etmenin zamanı geldi ve geçiyor bile!..

Peki, nasıl bir tarımsal üretim ile gıda üretim ve tüketim modeli istiyoruz.?

Bugün, hem çocuklarımız ve halkımız hem de gelecek nesillerimiz için toprağa, suya, havaya, biyoçeşitliliğe, hayvana, insan sağlığına zarar vermeyen sağlıklı bir tarımsal üretim ile sağlıklı gıda üretim ve tüketim modelini oluşturmak, yaygınlaştırmak ve belirleyici duruma getirmek hem biz insanların elindedir hem de teknolojik olarak da olanaklıdır.

Başkaca bir çözüm de yoktur. Aksi takdirde, mevcut ve egemen olan üretim modelleri ve yöntemleriyle toprağımız, suyumuz, havamız her geçen gün geri döndürülemeyecek ve düzeltilmesi olanaksız ya da çok güç olacak şekilde kirlenecek, biyoçeşitliliğimiz, çeşitli türdeki hayvanlar ve sağlığımız daha çok zarar görecektir.

Çevre Programına bağlı olarak Almanya, Norveç Hükümetleriyle Avrupa Komisyonu tarafından finanse edilen bir çalışmada 2008 yılında; son çeyrek yüzyılda, dünyada büyümenin iki kat arttığı, ancak gıda, su, enerji ve temiz hava sağlayan doğal kaynakların yüzde 60’ının ciddi olarak tahrip edildiği belirtilmiştir.

ORGANİK ÜRETİM VE TÜKETİM

Bu olumsuz konvansiyonel ve endüstriyel tarım modeli ve uygulamaları koşullarında tarımsal ve gıda üretiminde çözüm yolu olarak organik tarım – organik gıda üretim modeli su, hava, biyoçeşitlilik, çeşitli türdeki hayvanlar ve insanın bugünü ve geleceği için en uygun ve doğru model olarak görülmektedir.

Organik tarım çözüm olmakla birlikte, ülkemizde bu konuda yaşanan sorunları ve çözüm önerilerini de ortaya koymamız gerekmektedir.

Ülkemizde yapılan organik üretim faaliyeti içinde bulunan zayıf ve güçsüz durumdaki üretici, köylü ve çiftçiler yeterince desteklenmediği gibi organik ürün maliyetlerinin artmasına neden olan yüksek vergilerle de karşı karşıya bulunmaktadır. Örneğin, kontrol ve sertifikasyon ücretleri ile analiz ücretlerinin yanı sıra her ikisinden de alınan %18 KDV organik ürün maliyetinin artışındaki en önemli nedendir. Bununla birlikte, organik ürünler tüketiciye üreticiden çıkış fiyatının 2-3 katına ulaşmaktadır. Organik ürünlerin bu pahalılığı nedeniyle, geniş tüketici kesimleri bu ürünleri satın alamamakta, pahalı organik ürünlere tüketici ulaşamayınca üreticinin üretimine de dolaylı olarak olumsuz yönde etki edilmektedir. Kısaca, organik ürün pazarında hem üretici hem de tüketici kaybeden taraf olmaktadır.

Organik üretimin artmasının ve çeşitlenmesinin en önemli çözüm yolu organik üretimin her boyutuyla desteklenmesi ve teşvik edilmesidir. Genellikle kısal kesimde yaşayan zayıf ve güçsüz durumdaki üretici, köylü ve çiftçilerin kontrol ve sertifikasyon ücretleri ile analiz ücretlerinin bizatihi devlet tarafından karşılanması gerekir. Eğer bu mümkün olamayacaksa kontrol ve sertifikasyon işlemleri ile analiz işlemlerinin bizatihi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından üstlenilmesi gerekmektedir.Bununla birlikte kırsal kesimdeki organik ürün üreticileri üretim kooperatifleri kurdurularak örgütlenmelerine yardımcı olunmalıdır. Diğer önemli bir çözüm yolu ise, organik üretiminin artışının en önemli yolu olan talebi arttırmak amacıyla tüketicilerin tüketim kooperatifleri kurmalarını teşvik edecek önlemler almaktır. Ayrıca, gerek üretim kooperatifleri gerekse tüketim kooperatiflerinin önündeki engellerden birisi olan kurumlar vergisi mükellefiyeti kaldırılmalıdır.

Yukarıdaki çözümlere ek olarak, Türkiye’de tüketici örgütlenmesinin önündeki tüm engeller kaldırılarak, tüketici örgütlenmesinin teşvik edilmesi konusundaki gerekli olan yasal düzenleme yapılmalıdır.

Turhan ÇAKAR
Tüketici Hakları Derneği
Genel Başkanı