Tüketici Bilinci ve Güven
ÖZET
Bireylerin ya da toplumun tüketim alışkanlıklarının ve eğilimlerinin,
tüketici davranışlarının, tüketim gereksinimlerinin evrensel ve yasal
tüketici haklarına uygunluğu genel bir tüketici bilinci göstergesidir.
Günlük yaşamda gereksinmemiz olan herhangi bir mal ya da hizmeti satın
alırken, kullanırken sağlığımıza, güvenliğimize uygun olanını seçmek
bilinçli bir tüketici davranışıdır. Satın alıp kullandığınız bir mal ve
hizmetin özellikleri hakkında doğru ve eksiksiz bilgi sahibi olmayı
istemek, bilinçliliktir. Satın aldığımız bir mal ve hizmetten dolayı maddi
ve manevi olarak zarara uğradığımızda yasal hakkımızı aramamız bilinçli
bir tutumdur.
Üretilen tüm mal ve hizmetlerin evrensel tüketici haklarına uygunluğunu
aramak, bu anlamda üretici-imalatçı, ithalatçı, satıcı firmalar ile ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarının yasal zorunluluklarını, sorumluluklarını,
görevlerini yerine getirmek için örgütlenmek ve mücadele etmek bilinçli
bir tüketici ve toplum olmanın ön koşuludur.
Evrensel ve yasal tüketici haklarına aykırılıkların yaşandığı, tüketim
eğitimlerinin firmalarca belirlendiği yaşadığımız tüketim toplumunda
toprağa, suya, havaya, biyoçeşitliliğe, insana zarar veren, gıdamızı
riskli-tehlikeli ve güvensiz hale sokan yanlış ve zararlı üretim ve
tüketim modellerinin etkisi altındayız. Bu nedenle, yanlış ve zararlı olan
bu üretim ve tüketim modellerinin yerine, insanlığın ve tüm canlılığın
bugün ve gelecekteki varoluşu ve yararı için en sağlıklı, en güvenli, en
doğru üretim ve tüketim modellerinin yerleşmesi, gıdamızın
sağlıklı-güvenli olması ve gıda egemenliğimiz bakımından yaşamın bize
dayattığı ve bizi zorladığı bir tüketici bilincine sahip olmak zorundayız.
GİRİŞ
TÜKETİCİ BİLİNCİ
Tüketici olarak evrensel ve yasal haklarını aramak, bu hakların
yerleşmesi, uygulanabilirliğinin sağlanması, yaygınlaşması ve daha da
geliştirilmesi için mücadele etmek, örgütlenmek bir tüketici bilinci
göstergesi olmakla birlikte bilinçli tüketici olmanın da ön koşuludur.
Haklarımıza uygun; sağlıklı ve güvenli olan, eksiksiz ve doğru bilgi
sahibi olduğumuz, ekonomik durumumuza ve satın alma gücümüze uygun,
üretimi ve dağıtımı sürecinde çevreye zarar vermeyen, bununla birlikte
çalışanların haklarına uygun davranan firmalarca üretilen ve ülkeye katma
değeri olan mal ve hizmetleri istemek, seçmek bilinçli tüketici olmanın
önemli bir göstergesidir.
Bugün, yaşadığımız dünyada evrensel ve yasal tüketici haklarına
aykırılıklar yaşanmaktadır. Özellikle de ülkemizde hem yargı hem de kamu
kuruluşları tarafından bugüne kadar var olan ve uygulanan hakların
daraltılmaya çalışıldığı, giderek gerisine düşüldüğü ve yaşadığımız piyasa
koşullarında zayıf durumda olan tüketicilerin aleyhine geliştiği bir
süreci yaşamaktayız.
ÜRETİM VE TÜKETİM MODELLERİ
Günümüzde, içinde yaşadığımız ve vahşileşen kapitalist piyasa koşullarında
tüketim eğilimleri büyük firmalarca belirlenmektedir. Söz konusu bu piyasa
ve tüketim toplumunda toprağa, suya, havaya, biyoçeşitliliğe, insana zarar
veren, gıdamızı riskli – tehlikeli ve güvensiz hale sokan yanlış ve
zararlı olan üretim ve tüketim modellerinin etkisi altındayız. Örneğin,
bugün ülkemizde hem yapay gübre hem de tarım ilacı kullanımı nedeniyle
toprak, su kirlenmektedir.
Bu koşullarda üretilen sebze, meyve, tahıl ve baklagil gibi tarımsal
ürünler sağlık açısından riskli duruma gelmektedir. Üstelikte ülkemizde
tarımsal üretimde kullanılan yapay gübre ve tarımsal ilaçlara her yıl
artarak giden tutarlarda çok büyük paralar ödenerek ithal edilmektedir.
Örneğin, ithal gübreye 2007 yılı 997 milyon dolar, 2008 yılı 1.482 milyar
dolar, 2009 yılı 1.058milyar dolar, 2010 yılı 1.017 milyar dolar, 2011
yılı 1.374 milyar dolar olmak üzere son beş yılda toplam 5.928 milyar
dolar ödenmiştir. Tarımsal ilaçlar için 2007 yılında 190 milyon dolar,
2008 yılında 194 milyon dolar, 2009 yılında 134 milyon dolar, 2010 yılında
208 milyon dolar olmak üzere son dört yılda toplam 726 milyon dolar
ödenmiştir. Diğer taraftan, endüstriyel tarım ve endüstriyel gıda üretim
modellerinin insanımızın sağlığı ve kırsal kalkınmamızın önündeki en büyük
tehlike olduğunu söylememiz gerekir.
Bu nedenle, genel olarak hem insanımız hem de ülkemiz için yanlış ve
zararlı olan üretim ve tüketim modellerini özel olarak da sözüne ettiğimiz
yanlış ve zararlı tarımsal üretim modelleri ile gıda üretim ve tüketim
modellerini terk etmenin zamanı geldi ve geçiyor bile!..
Peki, nasıl bir tarımsal üretim ile gıda üretim ve tüketim modeli
istiyoruz.?
Bugün, hem çocuklarımız ve halkımız hem de gelecek nesillerimiz için
toprağa, suya, havaya, biyoçeşitliliğe, hayvana, insan sağlığına zarar
vermeyen sağlıklı bir tarımsal üretim ile sağlıklı gıda üretim ve tüketim
modelini oluşturmak, yaygınlaştırmak ve belirleyici duruma getirmek hem
biz insanların elindedir hem de teknolojik olarak da olanaklıdır.
Başkaca bir çözüm de yoktur. Aksi takdirde, mevcut ve egemen olan üretim
modelleri ve yöntemleriyle toprağımız, suyumuz, havamız her geçen gün geri
döndürülemeyecek ve düzeltilmesi olanaksız ya da çok güç olacak şekilde
kirlenecek, biyoçeşitliliğimiz, çeşitli türdeki hayvanlar ve sağlığımız
daha çok zarar görecektir.
Çevre Programına bağlı olarak Almanya, Norveç Hükümetleriyle Avrupa
Komisyonu tarafından finanse edilen bir çalışmada 2008 yılında; son çeyrek
yüzyılda, dünyada büyümenin iki kat arttığı, ancak gıda, su, enerji ve
temiz hava sağlayan doğal kaynakların yüzde 60’ının ciddi olarak tahrip
edildiği belirtilmiştir.
ORGANİK ÜRETİM VE TÜKETİM
Bu olumsuz konvansiyonel ve endüstriyel tarım modeli ve uygulamaları
koşullarında tarımsal ve gıda üretiminde çözüm yolu olarak organik tarım –
organik gıda üretim modeli su, hava, biyoçeşitlilik, çeşitli türdeki
hayvanlar ve insanın bugünü ve geleceği için en uygun ve doğru model
olarak görülmektedir.
Organik tarım çözüm olmakla birlikte, ülkemizde bu konuda yaşanan
sorunları ve çözüm önerilerini de ortaya koymamız gerekmektedir.
Ülkemizde yapılan organik üretim faaliyeti içinde bulunan zayıf ve güçsüz
durumdaki üretici, köylü ve çiftçiler yeterince desteklenmediği gibi
organik ürün maliyetlerinin artmasına neden olan yüksek vergilerle de
karşı karşıya bulunmaktadır. Örneğin, kontrol ve sertifikasyon ücretleri
ile analiz ücretlerinin yanı sıra her ikisinden de alınan %18 KDV organik
ürün maliyetinin artışındaki en önemli nedendir. Bununla birlikte, organik
ürünler tüketiciye üreticiden çıkış fiyatının 2-3 katına ulaşmaktadır.
Organik ürünlerin bu pahalılığı nedeniyle, geniş tüketici kesimleri bu
ürünleri satın alamamakta, pahalı organik ürünlere tüketici ulaşamayınca
üreticinin üretimine de dolaylı olarak olumsuz yönde etki edilmektedir.
Kısaca, organik ürün pazarında hem üretici hem de tüketici kaybeden taraf
olmaktadır.
Organik üretimin artmasının ve çeşitlenmesinin en önemli çözüm yolu
organik üretimin her boyutuyla desteklenmesi ve teşvik edilmesidir.
Genellikle kısal kesimde yaşayan zayıf ve güçsüz durumdaki üretici, köylü
ve çiftçilerin kontrol ve sertifikasyon ücretleri ile analiz ücretlerinin
bizatihi devlet tarafından karşılanması gerekir. Eğer bu mümkün
olamayacaksa kontrol ve sertifikasyon işlemleri ile analiz işlemlerinin
bizatihi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından üstlenilmesi
gerekmektedir.Bununla birlikte kırsal kesimdeki organik ürün üreticileri
üretim kooperatifleri kurdurularak örgütlenmelerine yardımcı olunmalıdır.
Diğer önemli bir çözüm yolu ise, organik üretiminin artışının en önemli
yolu olan talebi arttırmak amacıyla tüketicilerin tüketim kooperatifleri
kurmalarını teşvik edecek önlemler almaktır. Ayrıca, gerek üretim
kooperatifleri gerekse tüketim kooperatiflerinin önündeki engellerden
birisi olan kurumlar vergisi mükellefiyeti kaldırılmalıdır.
Yukarıdaki çözümlere ek olarak, Türkiye’de tüketici örgütlenmesinin
önündeki tüm engeller kaldırılarak, tüketici örgütlenmesinin teşvik
edilmesi konusundaki gerekli olan yasal düzenleme yapılmalıdır.
Turhan ÇAKAR
Tüketici Hakları Derneği
Genel Başkanı
|