İnsan Yaşamında Kullanılan Kimyasalların
İnsan Ve Çevre Üzerindeki Etkileri
Turhan ÇAKAR
Tüketici Hakları Derneği
Genel Başkanı
Özet
Günümüzde, insan yaşamının hemen her alanında yeri olan kimyasal ürünler,
bir taraftan yaşamı kolaylaştırırken, diğer taraftan da çevre ve sağlık
için büyük tehlikeler oluşturmaktadır.
Tarımsal ürünlerde, gıdada, giysi ve diğer tekstil ürünlerinde, mobilyada,
çocuk oyuncaklarında, kırtasiye malzemelerinde, kişisel bakım ve temizlik
ürünlerinde kullanılan kimyasalların sağlık ve çevre üzerindeki etkilerine
ilişkin bir çok araştırma yapılmıştır. Yapılan araştırmalarda söz konusu
ürünlerde kullanılan kimyasalların sağlık üzerindeki olumsuz etkilerine
ilişkin birçok bulgu görülmüştür.
Kimyasal maddelerin ağız, deri ve solunum yoluyla insan yaşamı üzerinde
akut (ani) ve kronik ( yavaş) etkilere neden olduğu görülmüş ve
saptanmıştır.
Kimyasal maddelerin doğrudan ürünlerde kullanımının yarattığı sağlık
etkilerinin yanı sıra, gıdalardaki ve sulardaki bulaşanlar ile de dolaylı
olarak sağlık üzerinde olumsuz etkileri görülmektedir.
Bildiride, gıdalar, tekstil ürünleri, kozmetikler ve kişisel bakım
ürünlerinde, deterjanlar ve evlerde kullanılan kimyasalların tehlikeleri
anlatıldı. Deterjanların yarattığı tehlikeler ile sağlık üzerindeki
etkileri anlatıldı. Ayrıca, kırtasiye ürünleri, çocuk oyuncakları, çocuk
kullanım ve bakım ürünleri, ayakkabılar ve mobilyalarda kullanılan
kimyasallara ve etkilerine değinildi.
Kimyasal ürünler alanında AB ve Türkiye’de uygulanan yasal mevzuata
değinildi ve karşılaştırma yapıldı. AB ülkelerinde kimyasal maddelerin
kaydı, değerlendirilmesi, izni ve kısıtlanmasını öngören ve kısa adı REACH
olan Tüzüğün hangi hükümleri içerdiği vurgulandı. Türkiye’de ise kimyasal
maddelerin kullanıldığı alanlarla ilgili olarak görevli olan kamu
kuruluşlarının yaptığı yasal düzenlemeler sıralandı.
Bildiride, kimyasal maddelerin yarattığı sorunlar ve tehlikelere karşı
çözüm önerileri ortaya konuldu.
GIDALARIMIZDAKİ KİMYASALLAR VE TEHLİKELERİ
TARIM İLAÇLARI ( PESTİSİTLER)
Tarım ilaçları, diğer adıyla pestisitler; insektisid (böcek öldürücüler),
akarasid (Kene öldürücü), apisid( yaprak biti öldürücü), herbisid ( yabani
ot öldürücü), fungusid (küf-mantar öldürücü), rodentisid (fare ve kemirgen
öldürücü) şeklinde sınıflandırılan kimyasal maddelerdir. Pestisitler
insanlar ve hayvanlar için potansiyel toksik ( zehirli ) maddelerdir.
Pestisitler sadece hedef organizmaları öldürmez, omurgalı ve omurgasız
diğer canlıları da etkiler. Pestisitlerin zararlı etkileri pestisitin
çeşidine, formülasyonun tipine, uygulama şekline ve tarımsal arazinin
çeşidine bağlı olarak değişir [1].
Pestisitler arsenikli, civalı, boratlı, florürlü, kükürtlü, azotlu,
fosforlu bileşiklerden ve kimyasallardan oluşmaktadır. Pestisitlerin
tarımsal ürünler üzerindeki kalıntıları nedeniyle insan sağlığı tehlike
altındadır. Bununla birlikte, pestisitlerin toprak, su ve hava yoluyla
başta insanlar olmak üzere çiftlik hayvanlarına, bal arılarına, kuşlara,
balıklara, yaban hayvanlarına ve yararlı böceklere olumsuz etkileri
bulunmaktadır. Pestisitlerin sulara karışması nedeniyle de içtiğimiz
sulardan dolayı sağlığımızın risk altında bulunması olasılığı vardır.Diğer
taraftan, etini yediğimiz, sütünü içtiğimiz hayvanların yedikleri yem ve
içtikleri sular nedeniyle hem doğrudan çiftlik hayvanlarının hem de
dolaylı olarak insanların sağlığı risk altındadır [1],[2]. Kısaca,
tarımsal ilaçlar (pestisitler) insan yaşamı üzerinde ağız, deri ve solunum
yoluyla olumsuz etkilere neden olmaktadır [1],[2].
Zirai mücadele ilaçları (tarım ilaçları-pestisitler) içerisindeki zehirli
kimyasallar insan vücuduna deri, ağız ve solunum yolu ile girerler. Bu
zehirli maddelerin miktarı, vücuda giriş şekli, etkiledikleri organ ve
etkileyiş biçimleri ile ilacın kullanım dozuna bağlı olarak zehirlenme
yaparlar. İnsan vücuduna giren tarımsal ilaçlar akut (ani) ve kronik
(yavaş) zehirlenmelere, alerjik ve kanserojenik etkilere neden olmaktadır
[6].
Amerikan Ulusal Bilim Akademisinin verilerine göre, laboratuvar hayvanları
üzerinde yapılan testlerde böcek ilaçlarının yüzde 30’unun, yabani ot
ilaçlarının yüzde 50’sinin ve mantar ilaçlarının yüzde 90’nının kanser
oluşumuna yol açtığı gösterilmiştir [2].
Yapılan araştırmalarda, doğumdan önce, ev ve bahçede yoğun miktarda böcek
ilacı kullanılan evlerde doğan çocuklarda lösemi hastalığının 7-8 kat daha
fazla olduğu görülmüştür [2].
Uçan böceklerin imhası için kullanılan DDVP (dichlorvos) buharlarının
kanser riskini 10 kat artırdığı ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından
açıklanmıştır [2].
Hayvan yemlerinde bulunabilecek DDT, dieldrin, heptaklor vb. ilaç
kalıntıları, tereyağı, dondurma tam yağlı süt ve peynir gibi ürünlerde
rastlanabilmektedir. Örneğin, süt hayvanlarına verilen sülfatlı ilaçların
kalıntısı olan sulfamethazino adlı kanserojen maddeye bazı süt
örneklerinde rastlanmıştır [2].
1993 yılında kadınlar üzerinde yapılan bir çalışmada, kadınların
kanlarında görülen DDT kalıntılarının, 1970 yılında yapılan çalışmaya göre
4 kat daha fazla meme kanseri riski taşıdığı ortaya çıkmıştır [2].
Amerikan Kanser Derneği tarafından beyin, böbrek, mesane, prostat, kan ve
non –hodpkin Lenf kanseri gibi kanser türlerinde 1950 yılında dört kişiden
birinde rastlanırken, bu rakamın 2010’lu yıllarda her üç kişiden bir
kişiye yükselmiş olduğu belirtilmektedir [2].
Dünya Sağlık Örgütü raporlarına göre, her yıl 30 milyondan fazla insan
tarım kimyasallarından zehirleniyor. Yalnızca, tarımla uğraşan 80 bin
dolayında çiftçi yaşamını akut (ani zehirlenmeler) etkiyle kaybediyor.
Kronik etkiye maruz kalan tüketici sayısının da 1 milyar dolayında
olabileceği belirtiliyor [5].
Tarım ilaçlarının ( pestisitler) neden olabileceği diğer olumsuz etkiler
şunlardır: sinir ve bağışıklık sistemi bozuklukları, karaciğer
zedelenmesi, davranış bozuklukları, kansızlık. Uzun dönemlerde ise
insanlarda alerji, migren, astım, egzema, erken doğum, doğuştan şekil
bozuklukları.
GIDA KATKI MADDELERİ
Gıda katkı maddeleri; 1- Renklendiriciler, 2-Tatlandırıcılar,
3-Koruyucular ( antimikrobiyal maddeler), 4- Jelleştiriciler - kıvam
arttırıcılar, 5-Stabilizatörler, 6-Emülgatörler, 7-Antioksidanlar,
8-Lezzet artırıcılar ( tat ve koku maddeleri), 9-Asitliği düzenleyiciler,
10-Topraklamayı önleyiciler, 11-Starturlar, 12-Diğer (yapışkanlığı
azaltıcılar ve kaplama maddeleri, nem tutucular, hacim arttırıcılar,
berraklaştırıcılar, köpürtme ajanları, köpürmeyi önleyici ajanlar, itici
gazlar) [1], [2]. [3].
Gıda katkı maddelerinin kullanılma amaçları
Renklendiriciler: Red-3 (Eritrosin), tartrazin, Blue 1 ve Blue 2 (
Brillant Blue, FCF), Yellow-6 ( sunset yellow, FCF, orange yellow 5),
Citrus red-2, Red-40, ponso 4R-indigotin gibi sentetik kimyasallar
maddelerdir [2].
Şekerlemeler, dondurma, içecekler, salata sosları, konserve, sakızlar,
sosis, reçel, unlu gıdalar, balık, hazır çorbalar, alkolsüz meşrubatlar,
ketçap, yoğurt, şeker ve bisküvi gibi bir çok gıda maddesinde
kullanılırlar [1].
Aşırı duyarlılık, astım, deri döküntüleri, migren, erken doğum, kanser,
tiroid tümörü, kromozom zedelenmesi, aspirin duyarlılığı, kanserojen gibi
etkilere neden oldukları belirlenmiştir. Çocuklarda ( özellikle 3-9 yaş)
hiperaktivite gibi davranış bozukluklarına neden olduğu belirtilmektedir.
İngiltere'de yiyecek ve içeceklerde katkı maddeleri ile çocuklarda görülen
hiperaktif davranışlar arasında belirgin bağlantı olduğu konusunda aileler
uyarılmıştır [1].
Tatlandırıcılar: Aspartam, asesulfam K, sorbitol, sakarin, sıklamet,
glisirhizin, aktilol, maltilol, sukraloz gibi çoğunluğunu sentetik olarak
üretilen kimyasal maddeler oluşturmaktadır [1], [3].
Aroma ve tadı daha cazip hale getirmek, tatlı tadı vermek amacıyla
kullanılırlar [3]. Tatlandırıcılar fırın ve pasta ürünleri, sakızlar,
şekerlemeler, meşrubatlar, enerji içecekleri, diyet ürünleri, sodalar,
çeşitli kolalı içecekler gibi bir çok gıdanın üretiminde
kullanılabilmektedir. Sentetik tatlandırıcılar, doğal tatlandırıcılardan
(pancar şekeri) 30 ile 500 defa daha tatlandırıcı ve daha ucuza
üretebilmektedir. Genellikle, gıdalarda maliyeti düşürmek amacıyla
sentetik tatlandırıcılar kullanılmaktadır. Tatlandırıcıların toksik ve
alerjik reaksiyonlara; deri, sindirim sistemi ve kalp rahatsızlıklarına;
tümör oluşumuna; lenf, böbrek, mesane ve kan kanserlerine neden oldukları
belirtilmektedir. Özellikle, hamile ve süt emziren kadınlarda olumsuz
etkileri olabilir [1].
Lezzet Arttırıcılar ( tat ve koku maddeleri)
Mono sodyum glutamat: Aromayı, tadı daha cazip hale getirmek, doğal
lezzeti geliştirmek, işleme esnasında kaybolan tat ve aromayı kazandırmak,
düzeltmek veya korumak amacıyla besinlere katılırlar [3].
Hazır köfte harçları, et suyu tabletleri, hazır çorbalar, cips, kraker,
salam, sosis, hamburger gibi gıda maddelerinde kullanılır [4].
Gıda Yönetmeliğine göre bal, tereyağı, şeker hariç olmak üzere, tüm gıda
maddelerinde belirtilen limitler dahilinde kullanılabilmektedir. MSG en
çok çin lokantalarında görüldüğü için neden olduğu rahatsızlıklara çin
lokantası sendromu deniyor. Ensede - kollarda yanma hissi, yüzde - boyunda karıncalama, yüzde gerilme hissi, göğüs ağrısı, başağrısı, bulantı,
çarpıntı, uyuklama, nefes darlığı ve halsizlik görülüyor. Kronik
kullanımda epilepsi, alzheimer, parkinson, retina hasarı, diyabet, obezite,
hiper tansiyon, böbrek ve karaciğerlerde ciddi hasar, astım ve alerjik
hastalıklarına neden oluyor [4].
Koruyucular ( antimikrobiyal maddeler)
Nitrit, nitrat, kükürt dioksit, benzoik asit, probiyonik asit, sorbik
asit, sulfit asit gibi kimyasallardır [3].
Besinlerin bakteri, küf ve maya bozulmasına karşı korumak, raf ömrünü
uzatmak, doğal renk ve aromayı korumak amacıyla kullanırlar [3].
Sodyum nitrit ve nitrat: Salam, sosis, sucuk, hazır et yemekleri,
tütsülenmiş balık, tuzlanmış biftek, et ürünlerinde kullanılmaktadır. Nitrit ve nitratların nitrosamin gibi kanserojen bileşiklere
dönüşebildikleri , karaciğer, akciğer, böbrek, gırtlak, mide ve pankreas
kanserlerinin oluşumunda rol oynadıkları belirtilmektedir [1].
Bebek ve küçük çocukların bu tür gıdaları yemesine izin verilmemesi
gerektiği belirtilmiştir. Nitratlar kanda hemoglobin ile birleşerek
methemoglobin oluşturup hemoglobinin oksijen taşıma kapasitesini önler.
Bebeklerde methemoglobine bağlı olumsuzluklar genellikle hazır mama ve
bebeğin beslendiği mama hazırlanmasında nitrat içeren su kullanıldığı
durumlarda görülür. Çocuk ve hamilelerin nitrat ve nitrit içeren
gıdalardan uzak tutulmaları gerekir. Benzoik asit ve bileşikleri antimikrobiyal özelliklerinden dolayı içecekler, çikolata, soslar, katı ve
sıvı yağlar, mayonez, süt tozu, kuru maya, fırın mamülleri, sakız, yumuşak
şeker, çikolata, çerez gibi gıdalarda kullanılır. Benzoik asit ve
bileşiklerinin beyin zedelenmesi, aşırı duyarlılık, kilo kaybı, astım veya
sinirsel bozukluğun tetiklenmesine, çocuklarda hiperaktivite ve ürtiker,
deride kızarıklık, şişlik, kaşıntı ve ağrıya; östrojen hormonlarını
artırarak hormon dengesinin bozulması ve tümörlerin oluşmasına neden
olduğu belirtilmektedir [1].
Antioksidanlar
Butillenmiş hidroksianisol (BHA) ve butillenmiş hidroksitoluen (BHT),
sentetik kimyasal antioksidanlardır. Arzu edilmeyen koku, aroma, tat
değişikliklerini, enzimatik kararmayı veya oksidasyona bağlı renk kaybını
geciktirmek veya önlemek, yağlı besinler de acımayı önlemek, geciktirmek
amacıyla kullanılırlar [3]. Besinin raf ömrünü uzatırlar [3]. Bu katkı
maddeleri katı ve sıvı yağlar, içecekler, tahıl ve ürünleri , sakız,
patates cipsi gibi gıdaların üretiminde kullanılabilmektedir [1]. Yapılan
çalışmalarda BHA ve BHT’nin farelerde kanser oluşturması nedeniyle,
insanlarda da kanser oluşturabileceği olasılığı olduğu belirtilmiştir [1].
BHA ve BHT alerjik reaksiyonlara, hiperaktiviteye, karaciğer ve böbrek
fonksiyon bozukluklarına, östrojenik etkilere ve kan kolesterolünü artırma
gibi olumsuzluklara yol açabileceği kaydedilmiştir. Birçok ülkede bebek
mamalarında kullanılmasına izin verilmemektedir [1].
Olestra
Olestra görünüş, lezzet, ısı ve dayanıklılık açısından normal yağlara
benzetilerek yağ asidi bazlı sukroz ekstresinden oluşturulmuş yağ yerine
özellikle kızartmalarda ve yağsız ürün üretiminde kullanılan sentetik bir
maddedir. Olestra yağsız patates cipsi, kızartma ve hazır gıdaların
üretiminde kullanılmaktadır. Bu madde ishale ve karın ağrılarına, sindirim
sistemi rahatsızlıklarına, beden gücünün azalmasına ve kanda karatenoit
azalmasına neden olabilmektedir. Kanda karatenoit azalmasının retinave
görme bozukluğu, yaşlanma, prostat ve akciğer kanserleri gibi hastalıklara
ve ölümlere neden olabildiği belirtilmiştir [1].
Hazır gıda sektöründe yiyeceklerin hazırlanması sırasında katkı maddesi ve
koruyucu adı altında yaklaşık 3000 dolayında kimyasal kullanılmaktadır.
Kimyasalları içeren hazır gıda tüketiminin yetişkinlerde kanser
hastalığına yakalanma riskini %30 arttırdığı belirlenmiş iken, bu oranın
çocuklar için %60’a varabileceği açıklanmıştır. Kimyasal katkı
maddelerinin kullanıldığı hazır gıdalar, kanserin yanı sıra şeker,
tansiyon, kalp ve damar hastalıklarını artırmakta, çocuklarda gelişimi ve
boy uzamasını engelleyici etki yapmaktadır [1].
Bazı gıda katkı maddelerinin yasaklandığı ülkeler
• Sodyum benzoat, aspartam ve siklomat: ABD ve İngiltere’de
yasaklanmıştır.
• Eritrosin- E127 Red 3 : Avustralya, Amerika, ve Norveç’te
yasaklanmıştır.
• E110 yellow 6 ( sunsetyellow, FCF, orange, yellow S) : Norveç’te
yasaklanmıştır.
• E133 Blue 1 ve Blue 2 ( Brillant blue FCF) : Belçika, Fransa, Almanya,
İsviçre, İsveç, Avusturya ve Norveç’te yasaklanmıştır.
GIDALARA BULAŞAN DİĞER KİMYASAL MADDELER
Endüstriyel işlemler sonucu oluşan çeşitli kimyasal maddeler yoğun ve
kontrolsüz şekilde gıda üretiminde kullanılarak insan sağlığı ve çevreye
zararlı hale gelmektedir. Örneğin, kurşun, kadmiyum, civa, hormonlar,
dioksinler, aromatik hidrokarbonlar gibi çevre kirliliği ajanları;
hayvansal ürünlerdeki veteriner ilaç kalıntıları; gıdaların pişirilmesi
sırasında oluşan toksik maddeler; gıda üzerinde kimyasal tepkimelerle
oluşan bileşikler (nitrozaminler); kaplar ve ambalajlardan gıdalara
bulaşan kimyasallar gibi birçok istem dışı maddenin bulunması gıda
bulaşanları olarak adlandırılır. Her gıda maddesi kimyasal kirliliklerden
birden fazlasını taşır. Bir çok kimyasal madde insanlar için çok düşük
miktarlarda bile olsa son derece toksik etkiye sahiptir [1].
Ağır Metaller
Ağır metaller çevreden tahıllara, metallerle kirlenmiş otlarla beslenen
hayvanlardan süt ve etlerine, kirlenmiş sulardan avlanılan balıklara veya
gıda üretimi esnasında kullanılan araç ve gereçlerden gıdalara
bulaşabilmektedir. Ayrıca, ağır metaller, endüstriyel atıklarla yer altı
sularına, toprağa ve havaya karışabilmektedirler. Ağır metaller çevre (
topraktan, sudan, havadan), hayvan yemleri, yalama taşları, gübreler,
kanalizasyon atıkları, paketleme materyalleri, madencilik, egzoz atıkları,
gıdaların üretiminde kullanılan metalik alet- ekipmanlar, gıda
materyalleri, kaplar, metal yüzeyler ( metal kova, taşıma tankı gibi) ve
diğer metal kaynaklardan gıda kaynaklarına veya doğrudan gıdalara
bulaşabilmektedir. Gıdalardan, sudan, çevreden ve havadan insanlara
bulaşarak, insanlar üzerinde toksik etkilere veya ani ölümlere neden
olabilen bazı ağır metaller şunlardır: civa, bakır, demir, kadmiyum,
nikel, kurşun, arsenik, çinko. Unutulmamalı ki çocuklar ağır metallerin ve
bileşiklerinin etkisine yetişkinlerden daha duyarlıdır [1].
Civa
Civa ile kirlenmiş gıda maddelerinin tüketilmesiyle gıda zehirlenmeleri
görülebilmektedir. İnsan sinir sistemi civaya çok duyarlıdır. Sürekli veya
yüksek miktarlarda civa etkisinde kalan insanların beyninde ve
böbreklerinde zararlara neden olunmaktadır. Kısa süreli cıva buharının
etkisinde kalan kişilerde akciğer zedelenmesi, bulantı, kusma, ishal, kan
basıncı ve kalp atışında artış, deride kızarıklık ve gözlerde tahriş
görülür.
Civa zehirlenmesi sonucu ortaya çıkabilecek diğer klinik bulgular
şunlardır: halsizlik, ağız ve dudaklarda yanma, dengesiz yürüme, işitme ve
görme bozuklukları, reflekslerin yavaşlaması ve zihinsel bozukluklardır.
Civa ve bileşikleriyle karşılaşılması sonucunda fetus gelişme
bozuklukları, bebeklerde ise sinir ve sindirim sistemleri ve böbrek
bozuklukları görülebilmektedir. Fetuslar, civaya çok duyarlı olup, beyin
zedelenmesine neden olabilirler [1].
Kadminyum: Maden, çinko tasfiye fırınları ve sanayi atıklarının çevreye
boşaltılmasıyla toprak ve nehirlerde yüksek düzeyde kadmiyum kirlenmesi
oluşabilmektedir. Kadmiyum ve bileşikleri; porselen, fotoğrafçılık
ürünleri, boya (boyar madde ve mürekkep üretimi), cam, tekstil, plastik, flöresanlı boya, elektrik malzemeleri, piller, fungusit, insektisit ve
metal alaşımlar ile sentetik polimerlerin üretiminde kullanılmaktadır.
Yapılan araştırmalarda; kadmiyumun birçok sanayi dalında kullanılmasının
toprak, hava ve su yoluyla gıda maddelerine bulaşma riskini artırması
nedeniyle hububat, patates, yapraklı ve köklü sebzeler, meyveler,
mantarlar, sıvı-katıyağlar, et ve süt ürünleri gibi gıdalara kadmiyum
bulaşabildiği belirtilmiştir.
Kadmiyumun gıda ambalajı yapımında kullanıldığında asitliği yüksek
gıdalarda çözünerek gıdalara geçebildiği saptanmıştır. Sulama suları, içme
suları ve toprak yüksek oranda kadmiyumla kirlenebilmektedir. Sigara
içenler içmeyenlere göre günde yaklaşık 4 µg daha fazla kadmiyumla
karşılaşırlar.
Kadmiyumdan en fazla etkilenen organ böbreklerdir. Yapılan araştırmalarda;
böbrekte biriken kadmiyum miktarının 200 mg/kg’a ulaşması durumunda,
böbrek fonksiyonlarının bozulduğu belirlenmiştir. Kadmiyum insanlarda mide
ve karaciğer zedelenmesi, kemik erimesi, hipertansiyon, mide bulantısı,
kusma ve ishal gibi rahatsızlıklara neden olabilmektedir.
Kadmiyumun neden olduğu diğer bir rahatsızlık“İtai-İtai” hastalığıdır. Bu
hastalığın belirtileri bel ve kas ağrıları, kemik yumuşaması ve
zedelenmesi, kemik kırıkları, kilo kaybı ve görme
bozukluklarıdır.İnsanlarda akciğer ve prostat kanserlerinin oluşumunda da
kadmiyumun etkisi kesin olarak belirlenmiştir.
DSÖ insan sağlığının korunması için havadaki kadmiyum miktarının kırsal
alanlarda 1-5 ng/m3, zirai faaliyetlerin bulunmadığı kentsel ve
endüstriyel bölgelerde 10-20 ng/m3’ ü aşmamasını önermektedir. Fakat
havadaki kadmiyum miktarının 1 mg/m3sınırını aşması durumunda, solunum
sisteminde akut etkilerinin görülmesinin mümkün olduğu belirtmiştir. FAO
ve DSÖ'ye göre gıdalarla alınabilecek en yüksek kadmiyum miktarı 400-500
µg/hafta’dır [1].
Nikel: Takılar, piller, seramik, endüstride ve laboratuvarlarda katalizör
kaplamaları, maden filizleri, tasfiye fırınları ve rafineri atıkları,
elektronik malzemeler ve gıda endüstrisi araç ve gereçleri gibi birçok
alanlar en önemli nikel kaynaklarıdır. Kömür ve petrol ürünlerinin
yakılması ve bazı endüstriyel işlemler sırasında da nikel açığa
çıkabilmektedir.Nikel ile kirlenen hava, su, toprak ve gıdalardan nikel
kolayca insanlara bulaşabilmektedir. Her bir sigara 3 µg kadar nikel
içerebilmektedir.
Nikel ve nikelli bileşikler deride kaşıntı, tahriş,ekzema ve alerji gibi
rahatsızlıklara, boğaz ve akciğer kanserlerine neden olabilmektedir.
Havadaki nikel bileşiklerinin solunması sonucunda nefes borusunda tahrişe
bağlı zedelenme ile alveoler makrofaj hücrelerinin sayısında artış gibi
anormal fonksiyon bozuklukları ve bozukluklar meydana gelebilir. Nikel
işinde çalışanlarda astım gibi sorunların yanı sıra, nikelin burun ve
gırtlak kanserlerine de neden olduğu kanıtlanmıştır [1].
Kurşun: Kurşun akü, kurşun bazlı cam, petrolboya sanayi, piller, elektrik
kabloları, seramik renklendirilmesi, silah yapımı, plastikler için
stabilizatör, alaşımlar, konserve kutularının kaplanması, insektisit
üretimi, boru ve kapların parlatılması gibi birçok alanda
kullanılmaktadır. Endüstriyel atıkların suyoluyla taşınması sonucu
denizler, göller ve deniz canlılarına yüksek miktarda kurşun bulaşması
gerçekleşir. Yapısında kurşun bulunan borulardan geçen su, gıdaların
taşınması ve saklanması için kullanılan kaplardaki kurşun lehimler
gıdalara kurşun bulaştırabilmektedir. Motorlu araçlarda kullanılan
benzinin yanmasından çevreye yayılan kurşun, boyalardan yayılanın yaklaşık
üçte biridir.Kandaki veya yumuşak dokulardaki kurşun miktarının 0.2 µg/ml
sınırını aşması durumunda vücutta toksik etki yaratabilir.
DSÖ, sağlık üzerine olumsuz etkilerin gözlenmediği 0.1 µg/ml kan kurşun
konsantrasyon limitinin aşılmaması amacı ile; kent havasındaki kurşun
konsantrasyonunun 0.5-1 µg/m3olarak hedeflenmesini önermektedir. Deney
hayvanları üzerinde yapılan çalışmalar kurşunun sinir sistemi, kan, mide,
bağırsak ve böbrekler üzerinde olumsuz etkilere neden olduğunu
göstermiştir. Kurşunun üreme organları ve akciğerlerde rahatsızlıklara ve
kalp yetmezliğine neden olduğu belirtilmiştir. Kurşunun deney hayvanları
üzerinde kanserojenik etkisi saptanmıştır [1].
Çinko: Çinko doğada sülfit halinde diğer metallerle birlikte bulunur.
Galvanize demir kaplar, bronz, pil, sigorta, boya (beyazlatıcıolarak),
kauçuk, cam, kâğıt, pestisit, fungusit, akü, otomotiv endüstrisi, oyuncak,
diş dolgusu, deodorant, kaynak işleri, tıbbi malzeme; dermal ürünler,
antiseptikler ve insülin yapımında kullanılabilmektedir. Yapılan
araştırmalarda çinko ile ilgili endüstriyel üretimin yapıldığı çevredeki
toprak, bitki, ağaç, meyvelerde ve sularda yüksek oranda çinko tespit
edilmiştir. Çinko endüstrisi tesisleri gibi sanayi kuruluşlarının sulara
boşaltılan atıklardan deniz ürünleriyle ve galvanize kaplardaki
içeceklerden insanlara çinko geçebilmektedir.
FDA gıdalarla alınabilecek en yüksek çinko miktarını 0.23 mg/kg gün olarak
belirlemiştir. Çinko deriye bulaştığında tahriş edicidir ve kaşıntıya
neden olur. Çinkonun toksikolojik belirtileri; bulantı,karın ağrısı, mide
krampları, kusma, ishal, ateş,uykusuzluk, terleme, bağışıklık sisteminin
zayıflaması, kötü kolesterolün yükselmesi, yorgunluk, uyuşukluk
şeklindedir. Deney hayvanları üzerinde kanserojenik etkisi saptanmıştır
[1].
Arsenik: Arsenik cam yapımı, kurşunun sertleştirilmesi, antimikrobiyal
madde üretimi, tarım ilacı yapımı, hayvan yemine katkı,antipas yapımı,
bronzlaşma ajanı, insan ve veteriner ilaçlarının yapımı, tüfek
saçması,fişek, bazı alaşımların yüksek sıcaklıklara direncinin
artırılması, radyoaktif izotoplarının tıpta tanı yöntemleri, tütün ve
pamuk tarım insektisit üretimi, ahşapların korunması gibi alanlarda
kullanılmaktadır. Arsenikle kirlenmiş toprak, su ve havadan gıdalara
arsenik bulaşabilmektedir. Arsenik ağır metal olarak sularda farklı
miktarlarda bulunur. Doğada normal olarak belirli miktarda arsenik vardır
ancak pestisit kullanımı ve sanayi atıklarının çevreye atılması sonucunda
toprak, su ve tahıllarda miktarı artmaktadır. Toprağa bulaşan arsenik,
bitkiler aracılığı ile insanlara ve hayvanlara taşınabilmektedir. Normalde
toprakta 6 µg/g arsenik bulunurken arsenik temelli pestisit kullanımı
sonucunda topraktaki miktarı 500 µg/g’a kadar ulaşabilmektedir.
Topraktan, sudan ve diğer çevresel kaynaklardan bitkilere ve tahıllara
bulaşmasıyla yüksek miktarlarda arsenik hayvanlara ve insanlara taşınarak
zehirlenmelere yol açabilmektedir. Arsenik zehirlenmeleri ateş, şiddetli
karın ağrıları, bulantı, kusma, ağız ve boğazda yanma, ağızda metalik tat,
boğazda sıkışma, kolera benzeri ishal, bacaklarda kasılma, yüzde solukluk,
iştahsızlık, reflekslerde yavaşlama, tırnaklarda çizgiler,
elektrokardiyogram bozukluğu, kansızlık, karaciğer büyümesi, gözlerde
çökme, soğuk ve ıslak deri, gırtlak ve karın ağrıları, deride siyah
lekeler, periferik sinir sistemi zedelenmesi, zayıf ve düzensiz nabız,
dolaşım ve kalp yetmezliği, felç, koma ve ölümle sonuçlanabilir. Arsenik
kolon, akciğer, böbrek, karaciğer, kemik ve mesane kanserlerine ve damar
sertliğine yol açabilmektedir. Arsenik bileşiklerinin özellikle cilde,
göze ve solunum yollarına tahriş edici etkisi vardır. İnsanlar her zaman
su ürünleriyle (özellikle balıklar), içme suyuyla, şarapla ve diğer
gıdalarla yüksek miktarda arsenikle karşılaşabilir. EPA içme sularında
bulunabilecek en yüksek arsenik miktarını 10 ppb olarak belirlemiştir [1].
Poliklorlanmış bifeniller (PCBs)
Poliklorlanmış bifeniller gıdalara çeşitli yollardan bulaşabilmektedir.
Suda çözünürlükleri oldukça düşüktür. PCBs bileşikleri stabil olup,
kolaylıkla bozunmazlar. Özel koşullar altında dibenzodioksin ve
dibenzofuranlara okside olabilirler. PCBs’nin kullanımının yasaklanması
ile hayvansal gıdalarda PCBs miktarı son yıllarda azalmıştır. PCBs,
teratojenik ve nörotoksik etkiler yanında oksidazlar, redüktazlar ve
konjugazlar gibi metabolik enzimler üzerine etki ederek zararlı hale
gelmelerine neden olurlar. İnsanlardaki en önemli etkileri; kafa ve göğüs
derisinde inatçıaknelerdir. PCB bileşikleri kanser oluşumunu başlatmaktan
çok ilerlemesine neden olur. PCB bileşikleri karaciğer, deri ve
akciğerlerde tümör artışına neden oldukları belirtilmiştir [1].
Dioksinler
Dioksinler gıdalara bulaşan en toksik klorlu organik bileşiklerdir.
Dioksinler biyolojik olarak çok zor parçalanırlar, bu nedenle toprakta 20
yıl ve insan organizmasında 10-12 yıl parçalanmadan kalabilirler. Havaya,
toprağa ve sulara karışan dioksinler hayvanlara beslenme yoluyla geçerek
hayvanların vücudunda birikirler ve hayvansal kaynaklı gıdalarla insanlara
taşınırlar. Dioksinler gerek kimyasal yapılarının sabit olması ve gerekse
doğal yapılarının lipofilik olması nedeniyle çevre ve insanlar açısından
her zaman potansiyel tehlike oluştururlar.
Dioksinlerin çevre ve gıdalara bazı bulaşma yolları şunlardır:
Yanma esnasında oluşan dioksinler: Özellikle evsel katı atıkların, kömür,
odun ve petrol ürünlerinin, sentetik yağlı boyalarla kaplanmış maddelerin,
transformatör yağların ve klorla beyazlatılan ürünlerin yakılmasıyla;
demir-çelik sanayinde cevherin işlenmesi ve eritilmesi sırasında ve
yangınlar neticesinde dioksinler oluşur. Yüksek sıcaklık ortamında klorlu
bileşikler havadaki oksijenin etkisi ile dioksin tipi yüksek sıcaklığa
dayanıklı kimyasal maddelere dönüşürler. Odunda doğal olarak bulunan eser
miktardaki klorun dioksin oluşumu için yeterli olduğu düşünülmektedir. Bu
nedenle ilgili bütün sanayi kollarının ürünleri ve atıklarıdioksin
bakımından incelenmeli, bilhassa klorlu ürünlerin imalinde bu araştırmalar
daha ciddi yapılmalıdır. Yanmayla oluşan dioksinler havaya ve toprağa
karışmakta, havayısoluyan ve topraklarda oluşan otları yiyen hayvanlara
dioksin bulaşabilmektedir. Kocaeli'ndeki atık yakma tesisi ve sanayinin
yoğun olduğu çevrelerde üretilen yumurta ve sütlerde sınırların üzerinde
dioksin tespit edilmiştir [1].
Endüstriyel işlemler sırasında oluşan dioksinler: Klorla beyazlatma
işlemleri (örneğin kâğıt sanayinde), tarım ilaçları, mikrobisit ve
herbisit üretiminde klorofenollerin oluşmasıve kullanımları esnasında,
metalürji ve orman ürünleri üretim fabrikalarının çalışmasında dioksinler
oluşabilmektedir. Klorlu organik maddelerin üretildiği bölgelerde, çöp
yakma tesislerinin atıkları, otomobillerin eksoz gazları,selüloz-kağıt
üretim tesislerinin atıkları gibi endüstriyel alanlarda ve bunların neden
olduğu çevresel kirliliklerde dioksinler bulunmuştur. Tuvalet kâğıtları,
kâğıt mendiller, süt veya meyve suyu kartonları, tek kullanımlık çocuk
bezleri, peçetelerin hammaddeleri / üretimlerinde klorla ağartma işlemi
uygulanmaktadır. Bu nedenle bebekler, yetişkinlere göre, 200 kat daha
fazla dioksinlere karşılaşma riskini taşır,[1].
Hayvansal gıdalarda ve sularda dioksinler: Dioksin ile kirlenmiş olan
sularda yaşayan balıklara, çayırlarda beslenen hayvanların etine ve sütüne
dioksin geçebilmektedir. Dioksin grubu kimyasallar suda iyi çözünmeyip
kalıcı oldukları için, toprakta ve organik maddelerde birikirler. Daha
sonra taşınarak diğer su kaynaklarına bulaşırlar. Bu nedenlerle içme
sularında dioksin tespit edilmiştir. Tereyağında DSÖ’nün belirttiği
sınırın (4 pg/kg) üzerinde dioksin bulunduğu belirlenmiştir. Dioksinlerle
en fazla kirlenen gıdalar deniz ürünleri, yüksek oranda yağ içeren et ve
et ürünleri, süt ve süt ürünleri ve sulardır. Bu nedenlerle gıda yoluyla
insanlara kolaylıkla geçerler. Hayvansal gıdalar, özellikle yağ oranı
yüksek olanlar, dioksin bulaşması açısından önemlidir. Dioksin, etlerinden
yararlanılan hayvanlara genellikle ya katı atıkların yakıldığı fırınların
etrafında otlatılmalarından ya da PVC ile işlem görmüştahtalardan yapılmış
alanlarda beslenmelerinden bulaşır[1].
Polivinil klorür (PVC) kaynaklı dioksinler: Endüstriyel yolla oluşan dioksinlerin en önemli kaynağı PVC’dir. Dioksinler en fazla PVC'nin ve PVC
ihtiva eden ürünlerin geri dönüşümünde, atık yakma tesislerinde
yakıldığında veya kazayla yandığında ortaya çıkar. PVC endüstrisinin
bazıatıkları yüksek miktarlarda dioksin içerir. 1997 yılında Petkim ve
Aliağa’dan alınmış örneklerde yüksek miktarda dioksine rastlanmıştır. PVC
ürünleri yapay deri (çanta, ayakkabı, cüzdan gibi), kanalizasyon borusu,
su boruları ve hortumları, yer karoları, yol plakaları, marley, pencere
sistemleri gibi malzemelerin yapımında kullanılmaktadır. PVC üretiminde
kullanılan DOB (2,5-dimethoxy-4-bromamfetamin) ve benzeri plastifiyanlar
kanserojenik ve suni uyuşturucu kimyasallardır. Bunların çevreye
yayılmasıyla da insanlar etkilenebilmektedir, çünkü PVC malzemelerinin
belirli bir kullanım ömrü vardır[1].
Çevre kirliliği: Çevre kirliliği açısından kurşunlu benzin kullanımı
önemli bir sorundur. Yapılan araştırmalarda kurşunlu yakıt kullanan
otomobillerin egzoz gazlarında dioksin tespit edilmiştir. Bu nedenle
petrol ürünlerinden oluşan çevre kirliliği ile dioksinler gıdalara da
bulaşabilmektedir[1].
Dioksinlerin insan sağlığı üzerine etkileri: Uluslararası Kanser
Araştırması Ajansı ve DSÖ tarafından yapılan çalışmalar neticesinde,
dioksinlerin insanlarda kansere neden oldukları belirlenmiştir[.
Dioksinler kanser oluşturmaları yanında, sinir, bağışıklık ve üreme
sistemlerine de zarar verebilmekte ve sakat bebek doğumlarına neden
olabilmektedirler. Amerikan Çevre örgütü (EPA) dioksin ve dioksin türevi
maddelerin insanların DNA yapısında değişim yapması sonucunda, bağışıklık
sisteminin bozulduğunu, genotoksik tipte kanserlerin oluşumuna yol
açabildiğini ve mikrobiyal hastalıklara insanların duyarlıhale
gelebildiğini belirtmiştir. Dioksinlerin bağırsaklar üzerindeki yağ
hücrelerinde ya da beyinde depolandığı, bunun sonucunda da karaciğerde,
pankreasta ve kalpte rahatsızlıklar meydana geldiği belirlenmiştir.
Dioksinin yol açtığı rahatsızlıklar, ishale bağlı olarak aşırı kilo kaybı,
iştahsızlık, deride pigment ve döküntü, psikolojik anormallikler,
nörolojik sorunlar, üreme bozuklukları, damak yarığı, yüksek tansiyon, kan
lipit ve kolesterol düzeylerinin yükselmesi olarak belirtilebilir. Hormon
bozucu olarak dioksinler üreme sistemlerine zarar verdikleri için:
kadınlarda östrojen hormon salgılama sistemlerinin bozulmasına, düşüklere
yol açtığı ve gebe kalmayı olumsuz etkiledikleri; erkeklerde sperm
sayısınıazaltmaları sonucunda kısırlığa yol açtıklarıbelirlenmiştir. Yine
dioksinler yağ dokusunda biriktiğinden hiç doğum yapmamış kadınlarda meme
kanseri görülme sıklığının daha fazla olduğu ve emzirmeyle birlikte
kadınların farkında olmadan göğüslerinde biriken dioksini bebeklerine
aktarabildikleri bildirilmiştir. Embriyonal gelişim sırasında fetusun
dioksinlele karşılaşması sonucunda; hücresel fonksiyonlarda kusurların ya
da değişimlerin ortaya çıkmasısonucunda doğmamış bebeklerde kusurlu böbrek
oluşumu gibi doğuştan bozukluklar ve sakatlıklar görülebilmektedir. DSÖ’ye
göre, dioksinin insan vücudunda bulunabilecek en yüksek miktarı 1-2 pg/kg
vücut ağırlığı/gün’dür [1]..
Akrilamid ve polimerleri
Akrilamid ve polimerleri içme ve atık sularının iyileştirilmesinde (koagülant
ve flokülant olarak); petrol ürünlerinin geri kazanımında; kağıt, boya,
kozmetik, sabun, diş macunu, kolonya gibi temizlik malzemeleri
endüstrisinde; kozmetik sanayinde; gıda ambalajı üretiminde; toprak
düzenleyici ajan olarak madenlerin işlenmesinde; plastik üretiminde;
çeşitli kimyasal ve çevresel uygulamalarda yaygın olarak kullanılmaktadır.
Kızartılan gıdaların bileşiminde bulunan bazı amino asitler (örneğin
asparajin) ile şekerlerden, maillard reaksiyonu sonucu, akrilamid
oluşabilmektedir. Bisküvi ve kraker gibi hububat ürünleri ile patates cips
ve kızartmalar akrilamid içerikleri en yüksek gıdalar olarak saptanmıştır.
Avrupa Birliği Sınıflandırma Sistemi'nde akrilamid ve polimerleri
karsinojen, mutajen ve üreme üzerinde toksik etkisi olan kimyasal maddeler
olarak belirtilmiştir. Akrilamidin insan ve hayvanların sinir sistemi ve
erkek deney hayvanlarının üreme organları üzerindeki toksik etkisinin,
oral yolla tek doz alımından sonra bile ortaya çıktığı belirtilmiştir.
Yapılan çalışmalar sonucunda; akrilamid ve polimerleri somatik ve cinsiyet
hücreleri için genotoksik etkiye, genlerde ve kromozomlarda kalıtsal
zedelenmeye neden olduğu için mutajenik olarak değerlendirilmiştir[1].
Hormonlar
Gıdalarda hormon kullanımı, halk arasında en çok tartışılan konuların
başında gelmektedir. Türkiye’de “hayvan yetiştiriciliği, domates,
patlıcan, patates, kabak, üzüm, elma, kavun, buğday, arpa, yulaf, çavdar,
çeltik’’ gibi birçok alanda hormon kullanıldığı iddia edilmektedir.
Türkiye’de kullanımına izin verilen Bitki Gelişim Düzenleyicileri'nin
(hormonların) gıdalarda bulunabilecek en yüksek kalıntı sınırları “Türk
Gıda Kodeksi”nde belirtilmiştir. Ülkemizde hormonlar ilaç gibi
değerlendirilerek ruhsatlızirai ilaç bayilerinde satışına izin
verilmektedir. Ülkemizde pestisitte olduğu gibi gıdalarda hormon
kalıntıları için gıda satış noktalarında sürekli analizleri ve takip
yapılmamaktadır [1].
Hormonların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri şu şekilde
özetlenebilir:
• Endokrin sistemde hormon bozuklukları sonucunda erkeklerde sperm
sayısında azalma, iktidarsızlık, vücutta şişme ve yağlanma, hücrelerin
zayıflayarak kansere duyarlı hale gelmesi, ergenlik dönemindeki çocukların
gelişiminin etkilenmesi, erken ergenliğin tetiklenmesi, erkek çocuklarda
meme büyümesi ve kız çocuklarda puberte prekoks [1].
Ambalaj malzemelerinden gıdaya taşınan kirleticiler
Gıda ambalajı yapımında kullanılan materyaller metal, bitkisel maddeler
(kağıt, tahta), cam ve plastiklerdir. Plastikler, çok yönlü ve kullanışlı
olup, plastik ambalaj kullanımı gün geçtikçe artmaktadır. Türk Gıda
Kodeksi’ne göre gıda maddeleriyle temasta bulunacak plastikler, yüksek
molekül ağırlıklı polimerlerden oluşmalıve kimyasal bakımından gıdanın
yapısıyla reaksiyona girmemelidir. Gıda maddeleriyle temasta bulunacak
plastiklerin üretiminde kullanılan plastifiyan (yumuşatıcı), antioksidan
(koruyucu), stabilizan (dayanıklılık sağlayıcı),emülgatör
(homojenleştirici), librifiyan (parlatıcı), boya (renklendirici),
katalizör (hızlandırıcı) gibi katkı maddelerinin miktarı,gıda maddesinin
kalitesini değiştirmemeli ve toksik bir etki yapmasına neden olmamalıdır.
Gıda maddeleriyle temasta bulunacak plastik malze meler gıda maddelerini
emmemeli; gıdayı sızdırmamalı; tat, koku ve rengini değiştirmemeli; taşıma
ve depolama şartlarının gerektirdiği fiziksel ve mekanik özelliklere sahip
olmalıdır. Plastiklerin yapısında kullanılan kimyasal maddeler, gıda
benzeri çözücülerle 60 ppm veya gıda ve benzeri çözücülerin temas ettiği
yüzeylerde 10 mg/dm2’den daha fazla çözünürlük vermemelidir. Plastiklerin
imhası bütün dünyada çözümlenmemiş bir sorundur. Plastiklerin yanması veya
yakılması ile açığa çıkan CO, HCN, HCl, benzen ve fosgen gibi zehirli
gazlar çevreyi tehdit etmekte ve ölümler görülebilmektedir [1]..
Gıdalara bulaşan kimyasallar için alınması gerekli önlemler
DSÖ, 2020 yılına kadar kanser hastalıklarının % 60 oranında artacağına
işaret etmektedir. Bu artıştan, % 35 oranında gıdalara katılan veya
bulaşan kimyasal maddelerin sorumlu olacağını belirtmiştir. Gıda kaynaklı
olmayan isteyerek veya istemeyerek gıdalara bulaşan besin olmayan kimyasal
maddelerin insan sağlığıüzerindeki etkilerini ortadan kaldırmak veya en
aza indirebilmek için yapılması gerekenlerişu şekilde özetlenebilir:
• Tüketiciler sağlıklı gıdalarla beslenme ve GKM’in etkisi konusunda
eğitimle bilinçlendirilmelidir.
• Gıda üretiminde mümkün olduğunca GKM’nin kullanımından vazgeçilmeli veya
sıkı denetim altında kullandırılmalıdır.
• Özellikle ülkemizde yaygın olan merdiven altı gıda üretimi bu açıdan
kontrol altına alınmalıdır.
• Tüketiciler; özellikle gebe ve çocuk emziren anneler ve çocuklar,
GKM’nin zararları konusunda aydınlatılmalı ve risk grupları GKM içeren
gıdaları tüketmemelidir.
• Bu ürünlerin en çok çocuklara yönelik üretilen şekerleme ve benzeri
ürünlerde kullanıldığı unutulmamalıdır.
• Hazır gıda tüketimi en aza indirilmeli, mümkünse hiç tüketilmemelidir.
• Üreticilerin insan sağlığını ön plana alan üretim bilincine sahip
olmaları mutlaka sağlanmalıdır.
• Tüketiciler gıda satın alırken gıdanın raf ömrüne ve içeriğine mutlaka
dikkat etmelidir.
• Adresi ve üretim kalitesi belirli olmayan gıdalar sadece fiyat
avantajından dolayı tüketilmemelidir.
• Biraz pahalıya mal olsa da kâğıt ve pamuklar klor ile beyazlatmak yerine
oksijen ile beyazlatılmalıdır.
• PVC'den yapılan ürünlerin kullanımının sınırlandırılması, bunların
yerine alternatif malzemelerin üretilmesi ve kullanımının arttırılması
gereklidir.
• Çöplerin ve sanayi atıklarının yakma yolu ile yok edilmesinden biran
önce vazgeçilmelidir.
• Şehirde yaşayan bir kişinin, günde onlarca metabolize edilemeyen
kimyasal maddeleri gıdalar, su veya havayla bünyesine aldığı
unutulmamalıdır [1].
KOZMETİKLER VE KİŞİSEL BAKIM ÜRÜNLERİNDEKİ
KİMYASALLAR VE TEHLİKELER
Cilde ve deriye uygulanan preparatlar, cildin geçirgen özelliği nedeniyle
direkt olarak vücudumuza girer ve kılcal damarlar vasıtasıyla kan dolaşım
sistemine geçebilirler. İçerdikleri maddeler toksik ve kanserojen ise
bunları da bu vesileyle vücudumuza almış oluruz. Eğer derimiz ve cildimiz
geçirgen olmasaydı tehlike bu kadar önemli olmazdı. Ancak cildimizce
emilen kimyasalların içinde kanserojen ve nörotoksik maddeler, özellikle
koku amaçlı katkılarda metilen klorid, toluen, metil etil keton, etilen
glikol, benzil klorid gibi değişik toksik kimyasallar bulunabilir. Bu
binlerce kimyasaldan %84’ünün, insan üzerindeki toksik etkileri test
olunmamıştır.
Ürünlerin üzerindeki ‘natürel’ veya ‘%100 doğal’ ifadeleri, içindeki
kokuların doğal olduğunu garanti etmez. Naturel veya doğal olarak
pazarlanan kozmetik ürünlerinin çoğunda bulunan koku maddeleri
sentetiktir.
Günümüzde, vücudumuzun en duyarlı, narin bölgelerinde kullandığımız ve
uyguladığımız sabun, deodorant, parfüm, diş macunu, kolonya, krem vb gibi
ürünlerin büyük çoğunluğu, üreticilerin dışında tarafsız ve güvenli bir
kontrol mekanizması tarafından test edilmiyor. ABD’de bu işlerle görevli
olan Food and Drug Administration’ın (FDA) tahminine göre, ülkedeki
5.000’den fazla kozmetik distribütörünün sadece %3’ü ürünler nedeniyle
ortaya çıkan sorunları rapor etmektedir. ABD’de 1990 yılında kozmetik
kullanımı nedeniyle 38.000 hastanelik vaka olmuş. Bu rakamın içinde
hastanelere gitmeyen ancak kozmetikler nedeniyle alerji ve tahriş
sorunları yaşayan on binlerce vaka olduğunu tahmin edebiliyorum.
Doğal veya doğal olmayan bazı kozmetiklerin etiketlerinde görünen DEA (dietilamin)
ve TEA (trietilamin) kanserojen madde değildir. Ancak üretimden sonra
rafta beklerken kozmetiğin içinde bulunan diğer kimyasallarla reaksiyona
girerek nitrozamine dönüşebilir ve işte bu kimyasal madde kanserojendir.
Kozmetik sanayinde kullanılan ‘Blue-1’, ‘Gren-3’, ‘DCRed-33’,
‘FDCYellow-5’ adlı suni renklendiricilerin de (boyalar) kanserojen
olabileceği FDA tarafından ifade edilmektedir [2].
Kişisel bakımda kullanılan ürünler ve risklerini şöyle sıralayabiliriz:
Lanolin: Kendisi kanserojen değildir ve cilt için faydalı bir maddedir.
Ancak ABD’de üretilen kozmetik sınıfı lanolinlerde yapılan testlerin
bazılarında kanserojen böcek ilaçlarına rastlanmıştır.
Şampuanlar: Sentetik deterjan içerdiklerinden saç derisinde doğal yağ
kaybı ve gözlerde yanma gibi tahrişlere neden olabilirler. Kepek
şampuanları formaldehit, diğer şampuanlar da suni koku, renk verici,
kanserojen etkili kresol ve PVP (plyvinilprolidon) maddelerini
içerebilirler. Ayrıca bazı hallerde quaternium-15 kodu ile koruyucu madde
olarak da formaldehit kullanılabilmektedir. Formaldehit, potansiyel bir
kanserojen maddedir. Yine bazı şampuanlarda kanserojen amin bileşiklerinin
üremesine neden olan ‘2-bromo-2-nitroprono-1,3 diol’ ve ‘polyethilen
glikol’ kimyasalları bulunabilir. Bu preparatlardan, kömür katranı ve
formaldehit içeren tüm şampuanlardan uzak durulmalıdır. Polisorbat-80 ve
polisorbat-60 içeren saç ürünleri kanserojen 1,4-dioksan ile kirlenmiş
olabileceklerinden kullanılmamalıdır.
Şekil vericiler: Saça form vermek için kullanılan bu ürünlerin görevi, saç
tellerini kalınlaştırmaktır. Kanserojen olabileceklerinden DC red33, FDC
blue1, FDC yellow-6, FDC red-4, FDC red-40 olarak kodlanan boyar madde,
formaldehit ve polysorbat-80 içeren saç şekil vericiler kullanılmamaya
gayret edilmelidir.
Saç spreyleri: Suni koku, sıkıştırıcı gaz, alkol ve kanserojen nitelikli
formaldehit PVP (plyvinilprolidon) gibi kimyasalları içerebilir. BHA, TEA,
DEA, FDC yellow-6, FDC yellow-5, FDC red-40, FDC blue-1, FDC green-3, DC
red33 ve padimate-o içeren spreylerden kanserojen risk nedeniyle uzak
durulmalıdır.
Saç boyaları: Özellikle koyu ve siyah, kahverengi ve kızıl renkli boya ve
permaların, lenf kanseri ve kan kanseri riski taşıdığı belirtilmektedir. Acid orange- 87, acid blue-168, solvent braun-44, asit violet-73 ve
fenyldiamin gibi maddelerin kansere sebep olabileceği belirtilmektedir.
Perma ve yarı perma özellikli saç boyalarının ise Hodgkin hastalığı, lenf
(lymphoma), ilik (myeloma), kan (leukemia) ve meme kanseri hastalıkları
ile bağlantılı olabileceği belirtilmektedir. Araştırma raporlarına göre
saç boyası üretiminde, kanserojen yapıda olan yaklaşık 30’a yakın değişik
kimyasal kullanılmaktadır. Uzun yıllar saç boyası kullanmış 45 yaşın
üzerindeki kadınlarda yapılan araştırmada, göğüs kanseri risklerinin daha
fazla olduğu anlaşılmıştır. Sonuç olarak saç boyaları çok zorunlu
olmadıkça kullanılmamalıdır.
Deodorantlar: Koltuk altında kullanılan bazı preparatlarda koruyucu olarak
kullanılan paraben maddesinin, sık temas halinde göğüs kanserine neden
olabileceği açıklanmıştır. Deodorantların içeriklerinde kanserojen etkili
maddelerden amonyak, formaldehit, quaternium-18, koku amaçlı BHT ve BHA,
renklendirme amaçlı FDC blue-1, FDC yellow-5, FDC green-3, DC red-33, DC
green-5, FD Cred-4, FDC yellow-6 maddeleri bulunabilir.
Antibakteriyel ve deodorant etkili sabunlar: Üretimi sırasında kullanılan
fenol, triklosan (thriclosan), triklokarban (thriclocarben) ve
klorosilenol (chloroxylenol) gibi kanserojen risk taşıyan kimyasalların
deri tarafından emilerek karaciğer ve diğer organlarda birikebileceği
belirtilmektedir. Ayrıca bazı sabunlar dayanıklılıklarını artırıcı
koruyucular ile kanserojen etkili BHA (butylated hydroxyanisol) ve BHT (butylated
yhdroxytoluene) içerebilir.
Tıraş kremi ve köpüğü: İçeriğinde BHA, TEA, FDCred-4, FDCred-40, FDCblue-1
maddeleri bulunan tıraş kremi ve köpüğü ürünlerinin uzun süreli kullanımı
kanser riski doğurabilir.
Floridli diş macunları: Diş macunları, etanol, amonyak, sodyum benzoat,
florid, suni renklendirici ve kokular ile kanserojen olan formaldehit,
mineral yağlar, PVP (polivinylprolidon) ve sakarin içerebilirler. İçinde,
FDC blue-1, sakarin, dioksin, polysorbat-60 ve polysorbat-80 maddeleri
bulunan diş macunlarını kullanmamaya özen gösterilmelidir!
Cilt germe preparatları: Formülasyonunda DEA, TEA, 1-3-diol, 2-bromo-2-nitropropan
maddeleri bulunan cilt germe ürünleri kanser riski doğurabilir.
Parfümler: Temel maddesi alkol olup, ilaveten doğal esans yağları ve
aroma, ayrıca metilenklorid, metil-etil keton, etanol, benzil klorid,
toluen gibi çeşitli toksik kimyasallar içerebilir.
Kâğıt havlular, tuvalet kâğıdı, bebek bezi, vajinal tampon vb ürünler: En
sık kullandığımız bu tür ürünlerle ilgili problem de yine dioksinin
varlığından kaynaklanıyor. Dioksinler, kâğıt sanayinde klorla ağartma
işlemi sırasında oluşuyor. Satın aldığımız tuvalet kâğıtları, kâğıt havlu,
peçete ve mendiller, süt veya meyve suyu kartonları, kahve filtreleri, tek
kullanımlık çocuk bezleri ve kadın pedleri, vajinal tamponlar, kâğıt
tabakalar vb ürünler eğer klorlu ağartma işleminden geçiyorlarsa düşük
dozlarda dioksin içerirler. Dioksinler, bu ürünlerden vücudumuzun duyarlı
kısımlarına geçebiliyor. Bu bileşiklerin laboratuvar hayvanlarında kansere
sebep olduğu belirtiliyor. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) dioksinleri
“Olası insan kanserojeni” sınıfına alıyor. İngiltere’de yapılan bir
araştırmada, vajinal tamponlarda 130 ppm, pedlerde ise 400 ppm dioksin
bulunmuştur. Bunlar çok ufak miktarlardır ancak deri tarafından kolayca
emilen dioksinin en toksik maddelerden biri sayıldığı, kanserojen olduğu,
bağışıklık sistemini negatif etkilediği akıldan çıkartılmamalıdır.
Talk pudrası: Kanserojen etkisi ispatlanmış olan asbest lifleri içerebilir
ve bu şekilde vücudunuza sürdüğünüz bir tutam pudrada bulunabilecek asbest
lifleri akciğerlerinize rahatlıkla gidebilir. Genital organlar civarında
talk kullanılması kanser riskini artırabilir. Dr. Daniel Cramer tarafından
yapılan bir araştırmada, genital bölgede talk pudrası kullanımının
yumurtalık kanserine neden olabileceği gösterilmektedir. Özellikle
bebeklerde teneffüs yoluyla önemli solunum risklerini beraberinde
getirdiğinden, kullanılmamalıdır.
Güneşten korunma preparatları: Bu preparatlarda canlı hücrelere zarar
veren OMC (octyomethoxycinnamate) bulunabilir. Üretimde kullanılan diğer
bir madde de güneş ışınlarını yansıtan titanyum dioksittir ki, bu ABD
Ulusal Mesleki Sağlık ve Güvenlik Enstitüsü (NIOSH) tarafından potansiyel
kanserojen risk olarak nitelendirilmiştir. Kozmetiklerin arasında
hangileri en toksik maddeler diye bir sıralama yapacak olursak, birinci
sırayı rujlar (dudak boyası), ikinci sırayı maskara, üçüncü sırayı da talk
alır. Diğerleri de kısa aralıklarla peş peşe dizilirler.
Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kanserojen oldukları kanıtlanan
sakarin, mineral yağlar, PVP (polyvinylpyrolidon) ve suni renklendiriciler
rujlarda kullanılan temel kimyasallardır. Düşünün ki, gün boyunca yemek
yerken, su veya çay içerken ya da konuşurken dudaklara sürülen toksik
maddeleri devamlı olarak yalar ve yutarsınız.
Dünyaya açılan penceremiz olan gözlerde kullanılan maskaranın içerdiği
toksik kimyasallar ise olasılıkla formaldehit, alkol ve plastik
reçinelerdir, bunlar bu hassas ve önemli organımızda kızarıklık, yanma,
sulanma, tahriş gibi sorunlar doğurabilir.
Göz farları ve her tür pudrada bulunan talkın, içinde ise kanserojen olan
‘asbest’ ve ilaveten alerjik reaksiyonlara sebep olabilen suni kokular
bulunabilir. Birçok likit makyaj malzemesinde bulunabilen mineral yağları
da, daha önce ifade ettiğimiz gibi kanserojen yapıya sahiptir [2].
Türkiye’de Kozmetik ve Kişisel Bakım ürünleri Denetim Sonuçları
Sağlık Bakanlığı’nın 2014 yılı ikinci 6 aylık denetim verileri (
01.07.2014- 31.12.2014)
Denetlenen kozmetik ürün sayısı: 3579
Teknik düzenlemeye aykırı ürün sayısı: 1028
Güvensiz ürün sayısı: 2215
Teknik düzenlemeye aykırılık gerekçesi ile uygulanan toplam para cezası:
296.962 TL
Güvensizlik gerekçesi ile uygulanan toplam para cezası: 880.000 TL
Mevzuat çerçevesinde verilen diğer para cezası: 90.000 TL
Toplam para cezası: 1.266.962 TL
Güvensiz ürün sayısı oranı : %62
2014 yılının tamamında ise 4311 kozmetik ürün denetlendi. Denetlenen
kozmetik ürünlerin 2873’ü güvensiz çıktı. Güvensiz ürünlerin oranı : %66.6
Uygulanan para cezası: 1.547 663 TL
EVLERDE KULLANILAN KİMYASALLAR VE ISITMA KAPLARININ TEHLİKELERİ
Koku gidericilerin çoğu koku gidermeyip, kendi kokuları ile kötü koku
moleküllerini kaplarlar veya burnunuzdaki koku algılama sinirlerini
etkilerler, bunlarda kullanılan kimyasallar, kanserojen olan fenol, kresol,
etanol, ksilol ve formaldehit gibi maddeler olabilir.
Krem formundaki ev temizlik malzemeleri amonyak veya klor içerebilirler.
Klor içerenler ile amonyak içerenleri karıştırmamalısınız! Bu iki bileşik
karışınca kanserojen ‘kloramin gazı’ çıkmasına sebep olabilirsiniz.
Birçok halı ve koltuk temizleme şampuanında kanserojen olan perkloretilen
ve naftalen (neft yağı) ile etanol, amonyak gibi aşırı toksik maddeler
kullanılmaktadır. Küf temizleyicilerinin içerdiği gazyağı (kerosen), fenol
ve formaldehit gibi maddelerin buharları kanserojendir.
Dezenfekte edici ürünlerde de kanserojen fenol ve formaldehit kimyasalları
bulunabilir.
Çamaşır ağartıcılar, potansiyel kanserojen madde olan ‘klor’ içerirler
Kuru temizlemede kullanılan perkloretilen buharları, teneffüs edildiğinde
kanser ve karaciğer hasarına sebep olan kimyasal bir solventtir.
Mobilya ve yer cilaları da kanserojen ‘fenol’ içerebilirler.
Yağ esaslı duvar boyalarının içindeki uçucu organik kimyasal miktarı
%45-65 arasındadır. Bu kimyasalların içinde en yoğun kullanılanı ise
solventler olup (etilen benzen, mineral spirit, butil ester ve ksilol),
bunlar kronik kanser riski taşırlar. Ayrıca duvarların zımparalanması
sırasında çıkan ‘kuartz tozu’ solunduğunda da kanserojen niteliğe
sahiptir.
ABD’de yapılan bir araştırmada, boyacılarda yemek borusu, mide ve böbrek
kanserlerine ulusal ortalamanın %20, akciğer kanserine ise %40 üstünde
rastlandığı belirtilmektedir.
Sentetik halıların üretiminde kullanılan toluen ve ksilol gibi sinir
sistemini etkileyen solventler, antimikrobiyal etki için ilave edilen
böcek öldürücüler, benzen ve formaldehit gibi maddeler potansiyel
kanserojendirler.
Eski halının yerinden sökülmesi dikkatli ve acele etmeden yapılmalı, sökme
sırasında toz çıkmasına mani olmak için elektrik süpürgesi ile ayrıntılı
bir temizlik yapılmalıdır.
Yeni döşenen halılardan buharlaşan uçucu organik kimyasallar, örneğin
‘4-phenylcyclohexan’ alerjik reaksiyon, hassasiyet ve gribe benzer sağlık
sorunlarına sebep olabilmektedir. Bu sebeple yeni halı döşenen yerlere, en
az 72 saat havalandırdıktan sonra girilmelidir.
Poliüretan köpük ile doldurulmuş akrilik, polyester ve PVC esaslı
kumaşlarla kaplanmış koltuk, kanepeler, ayrıca yeni mobilya, kütüphane,
çalışma masası vb eşyalar sıkıştırılmış ağaç talaşı yapıştırıcısından
buharlaşan formaldehit yayabilirler. Sentetik elyaftan üretilen perde
kumaşlarının aprelenmesi sırasında da yine formaldehit kullanılmaktadır.
Bu daha önce de ifade ettiğimiz gibi alerjen ve potansiyel kanserojen bir
maddedir [2].
Amerika Çevre Koruma Kurumu’nun (US Environmental Protection Agency – EPA)
yaptığı bir araştırmada ev temizlik ürünlerinin dışarıdan gelen toksinlere
göre üç kat daha fazla kanserojen etkiye sahip olduğu anlaşılmıştır. 15
yılın verilerini değerlendiren Uluslararası Kanser Kurumu (NCA) da ev
hanımlarının çalışanlara göre yüzde 54 daha fazla kanser riski taşıdığını
belirledi [9].
Şeffaf filmler
Bazı peynir, meyve, sebze, et, tavuk, balık vb gıdaların ambalajlarında
kullanılan şeffaf filmler, özellikle yağlı yiyeceklere nüfuz edebilecek
kanserojen etkiye sahip olan DEHP (di-2-ethylexyl phthalat) ve DEHA (adipat)
içerebilir.
Teflon pişirme kapları
Yapıştırmayan tavaların özelliğini sağlayan PFOA (perflurooctanoic acid)
maddesi teflon ve diğer yapıştırmaz yüzeylerin üretimleri sırasında
kullanılıyor. Bazı araştırmalar, bu kimyasalın pankreas, karaciğer, testis
ve meme kanseri riskini artırabileceğini, ayrıca hamilelikte düşük riski,
kilo kaybı, tiroit problemleri ve bağışıklık sisteminde zayıflık gibi
farklı sorunlarla da ilişkili olabileceğini vurguluyor.
Barbekü
Barbeküde hazırlanmış yiyeceklerin çoğu kansere sebep olan benzopiren (benzoapyren)
maddesini içerebilir. Ortaya çıkan benzopirenin miktarı, kullanılan
barbekü ve ızgaradaki pişirme sıcaklığı, yakıt cinsi ve pişirilen etin
ihtiva ettiği yağ miktarı ile yakından ilgilidir. Yakıt cinsi olarak odun
kömürü, en fazla benzopiren oluşumuna neden olan yakıt olup, ızgaradaki
etler kömüre ne kadar yakınsa o derece fazla kanserojen etki altında
kalırlar.
ABD Havai Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, ızgarada pişmiş etin
yanında yenen çiğ yeşil sebzelerin içinde bulunan klorofilin, hazım
sırasında benzopireni absorbe ederek kanserojen etkiyi engelleyebildiği
vurgulanmaktadır. Bu deneyime göre sık olmamak kaydıyla, ızgara et yemek
istendiğinde yanında bol miktarda yeşil sebze tüketilmeli, ızgara
sıcaklığı 150°C derecenin altında olmalı, barbekü yerine fırında pişirme
yöntemi tercih edilmelidir.
Mikrodalga fırında ısıtma
Özel ambalaj (kâğıt, polimer plastik, karton, alüminyum vb) içinde bulunan
ürünlerin mikrodalga fırında ısıtılması durumunda, bu ambalajlarda
bulunabilecek kanserojen maddeler yiyecekleri etkiler. Örneğin plastik
içeren ambalaj malzemeleri, 147°C’dan yukarı ısılarda bozularak benzen,
toluen, ksilen (xylen) gibi kanserojen maddelerin ortaya çıkmasına neden
olabilmektedir. Her ne kadar tavsiye etmesek de mikrodalga fırın
kullanmayı tercih edenler, bu fırınlarda cam ya da porselen kapları
kullanmaya özen göstermelidir [2].
DETERJANLAR
Deterjanlara temizleyici özellik veren yapısındaki yüzey-aktif
maddelerdir. Üreticiler çoğunlukla deterjanlar içinde pahalı olan bu
maddeleri düşük oranda (%10-30) kullanmakta, onun yerine ucuz olan
bentonit, kaolin, değişik tuzlar, asitler ve silikatlar gibi temizleyici
özellikleri olan suda az eriyen inorganik maddeler karıştırmaktadırlar.
Bir deterjanın yapısındaki biyolojik bozulmaya (biyodegredasyon)
uğratmayan maddelerin oranı onun çevre kirlenmesi ve sağlığa olan
zararlarının göstergesidir. Bu maddelerin su ve toprakta bozulmadan kalıp,
akarsularla göl ve denizlere ulaşması buralarda yaşayan canlıları ve
onlarla beslenen insanların sağlığını tehdit etmektedir. Son 25 yıl
içerisinde birçok ülke deterjan üretiminde biyodegredasyonu hızlı
yüzey-aktif maddeler ve katkı maddeleri kullanmaktadırlar. Yüzey-aktif
maddesi Lineer alkil benzen (LAB) ve benzeri yapıda olan deterjanlar su ve
toprakta daha hızlı biyodegredasyona uğradığından deterjan üretiminde
öncelikle tercih edilmektedir. Örneğin A.B.D, 1963 yılından bu yana LAB
dışında yüzey-aktif maddenin deterjanlara katılmasına izin vermemektedir.
Ülkemizde üretilen deterjanlara yakın zamana kadar katılan dedosil benzen
(DDB) yüzey-aktif maddesi kimyasal yapısında sağlam halkalı gruplar
içerdiğinden su ve toprakta bakteri ve enzimlerin etkisiyle oldukça güç
çözünmekte dolayısıyla doğada giderek birikmekte idi. Bu tehlikeli gidişi
durdurmak için DDB yasaklanmış ve onun yerine LAB kullanılmaya
başlanmıştır.
Deterjan içerisinde bulunan yüzey-aktif madde dışında önemli oranda
(%70-90) bulunan temizleyici, beyazlatıcı, yumuşatıcı, köpürtücü,
parlaklık verici ya da antiseptik özellik veren katlı maddelerinin çoğu da
yüzey-aktif madde gibi insan organizmasına gıdalardan ve diğer yollardan
girdiklerinde dokularda iritasyon sonucu olumsuz etkilere neden
olabilmektedirler. Bir çok kanser türünün ise dokuların sürekli iritasyonu
sonucu oluşabildiği literatürlerde bildirilmektedir. Ayrıca akciğer
tahribatı, akciğer iltihabı, alerjik reaksiyonlar, santral sinir sisitemi,
kalp, böbrek ve kan damar rahatsızlıkları, endokrin ve bağışıklık sistemi
bozuklukları gibi önemli rahatsızlıkların kaynağı üretimde kullanılan
katkı maddeleri ve dolayısı ile deterjanlar olabilmektedir.
Deterjanın kullanım yerleri ile temas sonucu vücudumuza giren miktarı,
yapacağı zarar yönünden önemlidir. A.B.D’de bir günde insan vücuduna giren
deterjan yüzey-aktif maddesinin ençok 0.3-3 mg arasında olduğu
belirtilmesine karşın ülkemizde bazı yörelerde yapılan çalışmalar içme
sularında dahi çok yüksek miktarlarda deterjan bulunduğunu ortaya
koymuştur.
Her ne kadar vücudumuza giren günlük deterjan miktarı bilinmese de, bunun
çok yüksek düzeyde olması güçlü bir olasılıktır. Bu nedenle
biyodegredasyonu en hızlı olan deterjan kullanılmasının özellikle
ülkemizde önemi büyüktür.
Ayrıca, üretici firmaların deterjan kullanımını özendirmek için
giriştikleri reklam kampanyalarının abartılı ve gerçeği yansıtmaması da
tüketicinin kafasında ‘madem süper ötesi temizlik sağlıyor, madem tüm
zorlu kiri pası çıkarabilmekte o zaman neden her ay reklamlarda formülü
yenilenir ya da geliştirilir olarak gösterilmeye çalışılmaktadır?’ [7].
Talk tozu içeren bazı deterjanlar, talkın ‘asbest’ içermesi nedeniyle
kanserojen etkili olabilirler. Bazıları renklendirmek amacıyla katılan
kömür katranından elde edilen kanserojen suni renklendiriciler
içerebilirler.
Likit deterjanlarda ‘etoksi-alkol’ bulunuyor ise bu madde kanserojen olan
‘1.4-dioksan’ içerebilir [2].
Temizlik mamullerinin içerisindeki kimyasallar insan vücudunda karbon
yapımızı kırarak veya oksijeni tüketerek tamiri imkânsız hastalıklara yol
açarlar. Sentetik temizlik ürünleri vücuduma dokunmasın gitsinler
istiyorsanız yapılacak bir şey vardır:
1-Çamaşır makinesinde: Çamaşırlarınızı 8.000 kg ( 8 ton) su ile
durulamanız gerekir.
2-Bulaşık makinesinde: Bulaşıklarınızı 6.000 kg (6 ton) su ile durulamanız
gerekir.
3-Banyoda: Şampuan veya body jel kullanmışsanız 2.000 kg (2 ton veya 250
orta boy kova dolusu) su ile durulanmanız gerekir [ 7 ].
Peki Çözüm Ne?
Sağlığımızı tehlikeye sokan çevremizi kirleten tehlikeli kimyasal madde
içeren mevcut deterjanlar yerine ekolojik ve doğal temizlik maddelerini
kullanmamız ve tercih etmemiz bu alanda önemli bir çözüm yoludur. Örneğin,
çamaşır sodası yağ ve lekeleri çıkarıyor, sert suyu yumuşatıyor. Karbonat
da ( sodyum bi karbonat) gıdadan temizlik ürünlerine kadar geniş bir
alanda çok amaçlı kullanılıyor. Kötü kokuları alıyor. Alüminyum, altın,
gümüş, paslanmaz çelik gibi metalleri parlatıyor, leke çıkarıyor, sert
suyu yumuşatıyor. Birikmiş mineral ve yağları çözüp camlarıo parlatan
sirke de mikropları öldürüyor [7].
Şampuan yerine; hem vücut hem de saç için %100 saf zeytinyağından üretilen
doğal savbun kullanabiliriz. Saçlar son durulama da, bir kaba konulacak
çok az miktarda sirke katılmış ılık su ile yıkanırsa hem parlak hem de
yumuşak olmaktadır [9].
TEKSTİL VE GİYİM EŞYALARINDA KULLANILAN KİMYASALLAR
Tekstil ürünleri ve giysilerimizde renklendirici ve boyama maddesi,
tutuşmayı geciktirici madde, çekmezlik ve buruşmazlık maddesi,
baskı-bitirme ve temizleme işlemlerinde kullanılan madde, antibakteriyel - antibikrobiyal
madde ve diğer çeşitli amaçlarla kullanılan bir çok kimyasal madde
bulunmaktadır.
Tekstil ürünleri gıda maddelerinden sonra insan bedeniyle en çok ilişkide
olan ürün grubudur. Kıyafetlerimizin üzerindeki boya artıkları ve
kimyasallar, ter ve solunum yoluyla vücudumuza nüfus ediyor ve sağlığımızı
en az gıda maddelerindeki kimyasallar kadar etkiliyor. Yapılan bazı
araştırmalara göre bu kimyasalların bir kısmı alerjilere neden oluyor ve
kanser riski taşıyor.
Günümüzde kullanılan tekstil ürünlerinin büyük çoğunluğunun ana maddesi
elyaf. Elyaf, doğal ve sentetik olmak üzere ikiye ayrılıyor. Doğal
elyaflar hayvanlardan ve bitkilerden elde edilirken, sentetik elyaflar
petrol ve türevleriyle bazı kimyasallardan yapay olarak üretiliyor. Ucuza
mal edilmeleri, ütü ve yıkama kolaylığı nedeniyle sentetik kumaşlar
tekstil sektöründe son derece gözde [11].
Pamuklu ürünler de düşünüldüğü kadar sağlıklı değil. Pamuk üretiminde çok
yoğun tarım ve böcek ilacı kullanılıyor. Tarım arazilerinin yüzde 2.4’ünün
pamuk tarımı için kullanılmasına karşın, toplam tarım ve böcek ilacıyla
kimyasal gübrenin yüzde 25’i pamuk tarımında kullanılıyor. Pamuk tarladan
sonra da nihai ürün olana kadar birçok kimyasal işlem görüyor. Özellikle
pamuğun ağartılması aşamasında kullanılan kimyasallar ve kükürt içeren
boyar maddeler ürün üzerinde kalıntı bırakıyor. İşlenme aşamasında da
pamuk liflerine alevlenmeyi geciktiriciler, ağartıcılar, kimyasal
yumuşatıcılar, sentetik vaks ve son olarak da formaldehit sprey ekleniyor.
Bu maddeler yıkamayla çıkmıyor ve doğrudan derimize ve soluduğumuz havaya
nüfuz ediyor [11].
Tekstil Kimyasallarının işlevi ve sağlığa etkileri
Formaldehit
Formaldehit; uçucu, renksiz bir gaz olup küçük miktarlarda atmosferde,
tütünde, tutkal ve hava kirliliğinde bulunur. Bu uçuculuk özelliğine uygun
olarak, formaldehit bulaşıcıdır. Eğer formaldehit ihtiva etmeyen bir
giysinin üstüne formaldehit içeren bir giysi konulursa, bu giysi bundan
etkilenip formaldehitli olacaktır. Tekstilde Formaldehit ve formaldehit
açığa çıkaran bileşikler çekmezlik apresi ve buruşmazlık bitim işlemi,
boya ve baskının korunması ve fiksasjı için kullanırlar.
Sağlığa Etkileri: Formaldehit alerjiye, kaşıntıya,egzamaya,yüksek
miktarları akciğer kanserinin nedenidir.
Azo Boyarmaddeler
Avrupa Birliği 2004/21/EC direktifi ile 24 amin grubu içeren azo
boyarmaddenin kullanımı 30 ppm ile sınırlandırılmıştır. Bazı azo
boyarmaddeleri, boyama sonucunda serbest amino gruplarının oluşmasına
sebep olurlar. Oluşmuş bu serbest amino gruplarının 4 tanesi kesin
kanserojen, diğer 20 tanesi ise muhtemelen kanserojen olarak
adlandırılmaktadır. Bugün dünya üzerinde yaklaşık olarak 3500 kadar azo
boyarmadde vardır. Azo boyarmaddeler, dünyadaki boyarmaddelerin %65'ini
oluşturmaktadır.
Sağlığa Etkileri: Kanserojendir.
Alerjen/Dispers Boyarmaddeler
Bu boyarmaddeler sentetik tekstil ürünlerini (polyester, polyamid, asetat,
nylon) boyamak için kullanılırlar.
Sağlığa Etkileri: Alerjiye ve ciltte tahrişe neden olurlar.
Kanserojen Boyarmaddeler
Avrupa Komisyonu Kararı 2002/371/EC'e göre yasaklanmıştır. Selüloz, asetat
elyafı ve bir kısım yeni sentetik elyafı boyamak için özel olarak
geliştirilmişlerdir. Haslıkları oldukça iyidir ucuz ve kolay
ulaşılabilirlikleri vardır, tüm bunlar bu boyarmaddelerin tercih
edilmelerine neden olmuştur .Ancak bu boyarmaddelerin kanser yapıcı
özellikleri tespit edilmiştir.
Bu nedenle ürünlerde kullanımı tamamen yasaklanmıştır.
Sağlığa Etkileri: Kanserojendir. Bu tip boyarmaddeler deri ile
temas sonucu deri tarafından kolayca absorblanırlar.
Klorlu Organik Taşıyıcılar
Klorlu taşıyıcılar baskı, bitirme ve temizleme işlemlerinde kullanılan
taşıyıcı maddelerdir. Ayrıca polyester boyalarda, temizlik ürünlerinde ve
yağ ve yapıştırıcı gibi maddelerin çözülmesinde kullanılır.
Sağlığa Etkileri: Karaciğer, böbrekler ve sinir sistemi üzerinde
etkilidir. Baş ağrısı, baş dönmesi ve ciltte tahrişe neden olur.
Ağır Metaller
Ağır metaller boya bileşenleridir. Ayrıca toprak ya da hava tarafından
emilim sonucu doğal elyaflarda da bulunurlar. Boyama işlemlerinde
kullanılırlar.Tekstil ürünlerinde ağır metal iyonları ya liften ya da
kullanılan boyarmaddeden ileri gelebilmektedir. Tekstil ürünlerinde ağır
metallerin toksikolojik etkileri nedeniyle belli limit değerlerin altında
olması istenmektedir.
Bu ağır metaller: Arsenik, kurşun, kadmiyum, kobalt, krom (toplam), krom
VI, nikel, bakır, civa ve antimondur.
Sağlığa Etkileri: Ağır metaller insan vücuduna geçince iç organlarda
birikirler. Özellikle çocuklar için çok zararlıdır.
Fitalatlar
Plastik ürünlerde ve baskılarda yumuşatıcı olarak, boyarmaddelerde, PVC
ile sıkça temas halinde olan tekstil ürünlerinde yardımcı olarak,
boyalarda, yapıştırıcılarda, kozmetiklerde çözücü olarak kullanılır.
Sentetik materyaller (PVC, PU, plastikler) aksesuarlar ve baskılarda, PU
kaplamalı derilerde, Polimerik materyallerde, kauçuklarda, köpük, boya,
oyuncaklarda, pencerelerde, ev mobilyaları, kozmetikler, ayakkabı,
yağmurluklar, paketleme ürünleri, tıbbi ekipman, mürekkep, saç spreyi,
deodorant, parfümlerde kullanılır. Fitalatlar, tükürük, ter gibi yollar
aracılığıyla temas halinde plastikten vücuda geçebilirler.Avrupa
Birliğinin 1999/815/EC & 2005/84/EC Direktifleriyle 6 adet fitalatın
kullanımı sınırlandırılmıştır.
Sağlığa Etkileri: Fitalatlar kanserojendir ve insanlarda ve hayvanlarda
hormon sistemine zarar verir.
Organik Kalay Bileşenleri (TBT, DBT,TPhT)
Organik kalay bileşenleri insektisid, fungisit, anti bakteriyel, ağaç
koruyucu, plastik stabilizatörü olarak kullanılmaktadır. Kumaşların
korunmasında antibakteriyel ve PVC prosesinde stabilizer olarak
kullanılırlar. Ayrıca poliüretan ve polyesterde
katalizör olarak ve antimikrobiyal işlemlerde kullanılırlar. Terleme
önleyici olarak özellikle spor giyim eşyasında kullanılır.
Sağlığa Etkileri: Kalaylı organik bileşikler oldukça toksiktir. Kolayca
vücuda alınabilir ve sinir sistemini etkileyebilirler. Gemilerde koruyucu
madde olarak kullanıldığı için suda , yaşayan bazı canlıların neslinin
tükenme tehlikesi bulunmaktadır. Birkaç yıl önce en ünlü Alman futbol
takımının T-shirt'lerinin arkalarında bulunan isim ve rakam baskılarında
bulunmuştur.
Nikel
Nikel etkisi: Nikel yüksek derecede alerjik bir maddedir.Her dört kişiden
birinin nikele karsı alerjisi bulunmaktadır.Nikel alerjisi bayanlarda daha
yaygındır.
Alkilfenoletoksilatlar (APEO's)
APEO iyonik olmayan aktif yüzey maddesidir.Alkil fenoller ve alkilfenol
etoksilatlar çeşitli endüstri alanlarında kullanılan yardımcı kimyasal
maddelerdir. İyi bir ıslatıcı olmaları nedeniyle yaygın olarak faklı
endüstri temizleme sistemlerinde kullanılırlar.
Tekstil ve deri işlemlerinde, bazı hamurlaştırma ve kağıt işlemlerinde,
kimyasal
bazı boyarmaddelerde, köpük engelleyicilerde, kurutucularda, metal
işlemlerinde ve tarım alanında da kullanılmaktadırlar.
Sağlığa Etkileri: İnsan sağlığına ve çevreye karşı bio-akkümülatif ve
toksik oldukları kanıtlanmıştır. Doğaya zararlı olduğundan ve yok edilmesi
zor olduğundan kullanılmasını önlemek ve yerine başka malzemeler
kullanılmasına çalışılmaktadır. Bu maddelere de genel olarak APEO
içermeyen anlamında APEO-free denmektedir.APEO ciltte tahrişe neden olur
ve hormon sisteminin etkiler.
Alev Geciktiriciler ( polibromobifeniller: PBB’ler)
Alev geciktiriciler tekstil ürünlerinin yanmazlığını arttırmak amacıyla
kullanılmaktadır. Eğer numune alev geciktirici bir materyal ile muamele
ediliyorsa gerekli kontrollerin yapılması gerekmektedir.
Sağlığa Etkileri: Bu bileşikler bağışıklık sisteminin ve üreme sistemini
etkilemektedir.
Dimethylfumarate DMF
Gözle görülmeyen bu madde çok uçucudur ve silika jel poşetlerinde ya da
ürünlerde direkt olarak bulunur. DMF tahriş edici özelliğe sahip kararlı
bir bileşiktir. Cilt, göz, mukoz membranlar ve üst solunum bölgesi için
zararlı olarak sınıflandırılır. Solunum ve ağız yoluyla olabilecek
herhangi bir temas ile DMF'e maruz kalmak mümkündür. [10]
Tekstil ve giyimde sağlıklı çözüm var mı ?
Tekstil ürünleri ve giyim eşyalarında ekolojik tekstil anlayışı ve üretimi
her geçen gün daha da önem kazanıyor. ABD’de başlayan ve özellikle 1980’li
yıllardan sonra tüm dünyada yaygınlaşan ve 1990’lı yıllarda yoğunlaşan
doğanın korunmasına yönelik çevre hareketi tekstil endüstrisini de
etkilemiştir.Bunun sonucu olarak “tekstil ekolojisi” kavramı ortaya
çıkmış, eko tekstiller ( çevre dostu tekstiller) gündeme gelmiştir. Avrupa
ve birçok dünya ülkesinde çevresel tekstil standartları mevcuttur.
Bunların içersinde en çok kabul göreni ise “Eko-Test Standart 100” dür
[12].
Türkiye’de tekstil alanında ekolojik ve organik üretime önem verilmeye
başlandığı belirtilmektedir.
Kalıcı çözüm zehirli ve riskli kimyasalların tekstil ve giyim sektöründe
hiç kullanılmaması, sağlıklı ve ekolojik üretim yöntemlerinin
geliştirilmesi ve egemen duruma getirilmesidir.
DİĞER ÇEŞİTLİ ÜRÜNLERDEKİ KİMYASALLAR
Kırtasiye ürünlerinde kullanılan kimyasallar: Azorenklendiriciler ve
azoboyar maddeler, fitalatlar, ağır metaller
Çocuk oyuncaklarında kullanılan kimyasallar: Azorenklendiriciler ve
azoboyar maddeler, fitalatlar
Çocuk kullanım ve bakım ürünlerinde kullanılan kimyasallar: Azorenklendiriciler ve azoboyar maddeler, fitalatlar, organostanik
bileşikler
Ayakkabılarda kullanılan kimyasallar: Azorenklendiriciler ve azoboyar
maddeler, fitalatlar,
Mobilyalarda kullanılan kimyasallar: Azorenklendiriciler ve
azoboyarmaddeler, ağır metaller ( kadmiyum), formaldehit, metilen klorür,
aseton, toluen, benzen, polibromo difenil esterleri ( PBDE),
organofosfatlı yangın ( alev) geciktiriciler.
Yukarıdaki ürünlerde kullanılan kimyasalların neredeyse tamamının
kanserojen etkiye sahip olduğu belirtilmektedir.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın 14 Ocak 2015 tarihli Resmi Gazetede
yayımlanan “Bazı Tüketici Ürünlerinin Tehlikeli Kimyasal Madde İçeriğine
Yönelik Piyasa Gözetimi ve Denetimine İlişkin Tebliğ”i ile yukarıdaki
kimyasalların kullanımına sınırlama getirilmiş olmasına karşın, bir çok
üreticinin bu sınırlamalara uygun davrandığını söylemek mümkün değildir.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın Ürün Denetim Sonuçları
Kimyasal madde içeren ürünlerle ilgili 2014 yılında yapılan denetimlere
ilişkin sonuçlar şöyledir.
Denetlenen Ürün Çeşidi Denetlenen ürün Sayısı Güvensiz Ürün Sayısı Aykırı
ürün Sayısı
Ayakkabı 10575 3008
Kırtasiye Ürünleri 29222 3281
Oyuncak 180855 11310 34792
Tekstil 33143 743 5495
Denetim sonuçlarında da görüleceği gibi, ayakkabı, kırtasiye ürünleri,
oyuncak gibi ürünlerde güvensiz ürün oranı önemli sayılabilecek
düzeydedir.
KİMYASALLARLA İLGİLİ AB VE TÜRKİYE MEVZUATI
AB Mevzuatı
Kısa adı REACH olan ve kimyasalların kaydı, değerlendirilmesi, izni ve
kısıtlanmasını öngören Avrupa Birliği mevzuatı 1 haziran 2007’de yürürlüğe
girmiştir. Tüzük, bir dizi AB yönetmelik ve Tüzüğünü kapsamakta ve onları
tek bir isim altında toplamaktadır.
REACH Tüzüğü’nün amaçları kısaca şunlardır:
- Çevre ve insan sağlığını, kimyasal kullanımından yüksek düzeyde korumayı
sağlamak
- Kimyasalları piyasaya süren üretici ve ithalatçıları/ihracatçıları
kullanım amaçlarına ilişkin risklerin anlaşılması ve yönetiminden sorumlu
tutmak
- Maddelerin AB pazarında serbest hareketini sağlamak
- AB kimya sanayinde rekabetin ve yenilikçiliğin arttırılması
- Maddelerin zararlı özelliğinin değerlendirilmesi için alternatif
yöntemleri özendirmek
REACH Tüzüğü’ne göre, AB üyesi ülkelerde faaliyet gösteren ve yılda 1
tondan fazla kimyasal madde üreten veya ithal eden şirketlerin,
ürettikleri veya ithal ettikleri kimyasal maddeleri Avrupa Kimyasallar
Ajansı’na (ECHA) kaydettirmeleri gerekmektedir. REACH Tüzüğü’nün kapsamı,
yalnızca kimya sektörüyle sınırlı olmayıp, sektörün girdi sağladığı diğer
sektörleri de ( tekstil, otomotiv, vb.) içermektedir. REACH’in getirdiği
mali ve idari yükümlülükler bir takvime bağlanmıştır. Bu takvime göre, 1
Haziran 2008 tarihinde başlayan ön kayıt süresi 1 Aralık 2008’de son
bulmuştur. Ön kayıt işlemlerini tamamlayan şirketler, kayıt işlemlerini
üretim/ithalat tonajına ve maddenin risk sınıflandırmasına göre kademeli
olarak belirlenen tarihlerde ( 2010, 2013, 2018) yaptıracaklardır. Ön
kayıt işlemlerini tamamlamayan şirketlerin ise, kesin kayıtlarını
yaptırana kadar AB pazarına ürünlerini sunmaları mümkün olmayacaktır.
REACH Tüzündeki kurallar ile Avrupa Birliği Temel Haklar şartının
37.maddesinde garantilenen Çevre Koruma ve Sürdürülebilir Kalkınma
ilkelerine tam uygunluğun sağlanması amaçlanmaktadır.
REACH Tüzüğüne göre kimyasal güvenlik değerlendirmesinin basamakları
1. İnsan sağlığı tehlike değerlendirmesi
2. Fizikokimyasal tehlike değerlendirmesi
3. Çevresel tehlike değerlendirmesi
4. Kalıcı, biyolojik birikimli ve toksik ( PBT) ve çok kalıcı ve çok
biyolojik birikimli (vPvB) değerlendirmesi
5. Maruziyet değerlendirmesi
6. Risk tanımlanması
REACH Tüzüğüne göre, hayvanlar üzerinde gereksiz deneylerden kaçınılması
öngörülmektedir.
REACH Tüzüğüne göre, Risk Değerlendirme Komitesi ile sosyo-Ekonomik Analiz
Komitesi oluşturulmuştur. Komitelerin görüşleri Avrupa Kimyasallar Ajansı
tarafından Avrupa kamuoyuna sunulmaktadır.
REACH Tüzüğü kapsamında bugüne kadar yüksek düzeyde kaygı veren tehlikeli
161 kimyasal maddenin (SVHC) piyasaya sunumuna sınırlama ve yasaklama
getirilmiştir.
Türkiye Mevzuatı
Türkiye’de şu an itibariyle yürürlükte olan kimyasallarla ilgili
düzenlemeler şunlardır:
• Kimyasalların Envanteri ve Kontrolü Hakkında Yönetmelik – Çevre ve Orman
Bakanlığı tarafından yayınlandı.
• Biyosidal Ürünler Yönetmeliği – Sağlık Bakanlığı
• Aktif Madde İçermeyen Biyosidal Ürünler Tebliği – Sağlık Bakanlığı
• Bazı Tehlikeli Maddelerin, Müstahzarların ve Eşyaların Üretimine,
Piyasaya Arzına ve Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar Hakkında Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ( 20.03.2011 tarihli R.G.) – Çevre
ve Orman Bakanlığı
• Bazı Tüketici Ürünlerinin Tehlikeli Kimyasal Madde İçeriğine Yönelik
Piyasa Gözetimi ve Denetimine İlişkin Tebliğ – Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
• Kozmetik Yönetmeliği – Sağlık Bakanlığı
• Oyuncaklar Hakkında Yönetmelik
• Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliği
Türkiye’de Piyasa Gözetimi ve Denetimi ile ilgili kuruluşlar kendi
alanlarıyla ilgili yasal düzenlemeleri yapmaktadırlar.
Mevcut düzenlemelere bakıldığında Türkiye’de üretimi-ithalatı ve kullanım
alanları ile kullanım miktarları kısıtlanan ve yasaklanan ürün sayısısının
REACH Tüzüğü ve AB uygulamalarına göre çok daha az olduğu görülmektedir.
Bununla birlikte, Türkiye’de risk değerlendirme sisteminin istenilen
düzeye oturmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, sosyo-ekonomik analiz
çalışmalarının da var olduğu söylenemez.
SONUÇ:
İnsan yaşamını hemen her alanına giren kimyasal maddelerin insan sağlığı
üzerindeki akut (ani) ve kronik ( yavaş) etkilerine ilişkin bir çok
araştırma ve inceleme yapılmış ve çok sayıda bulgu ortaya konulmuştur.
Gıdadan giysiye, kırtasiyeden oyuncağa, kişisel bakımdan çamaşır ve
bulaşık temizliğine ve daha bir çok alanda kullanılan kimyasal maddelerin
çevre ve sağlık üzerinde olumsuz etkilerine karşı çeşitli önlemler
alınmaya çalışılmaktadır.
Her ne kadar, bir taraftan insan yaşamını kolaylaştırdığı düşünülse de
diğer taraftan da yaşamı cehenneme çevirecek nitelikte olan kimyasallar
yerine yeni ve sağlıklı seçenekler bulma konusunda çalışmalar
yapılmaktadır.
Tarım ürünleri üzerindeki kalıntıları ile toprak, su ve havaya karışarak
çevresel kirliliğe neden olup, sağlık üzerinde kronik etki yaratan
pestisitler yerine ekolojik tarımın bir çözüm olduğu kanıtlanmıştır.
Kişisel bakım için kullanılan kimyasal kozmetikler yerine doğal ürünler
kullanarak hem sağlığımızı hem çevremizi korumuş oluruz. Benzer şekilde
bulaşık ve çamaşır temizliğinde kullanılan kimyasallar yerine doğal
temizleyiciler kullanmanın bir çözüm olduğu görülmüştür.
Ekolojik tekstil ürününden üretilen kıyafetleri seçebilir, çocuklarımızın
doğal ve ekolojik oyuncaklar kullanmasını sağlayabiliriz. Aynı şekilde,
evimize alacağımız mobilyadan halıya kadar doğal ve ekolojik malzemeden
yapılanını bulabiliriz. Bu örnekleri çok daha arttırabiliriz.
Önemli olan, bu konuda kararlı ve örgütlü olmamızdır. Tüketiciler olarak,
tüketim eğilimlerimizi, tercihlerimizi, beğenilerimizi reklamların
etkisinde kalmadan, özgürce belirleyip doğal ve sağlıklı bir yaşamı
yaratabiliriz. Bu, aynı zamanda hem bağımsızlığımızı elde edebilmek hem de
ülke ve aile ekonomimize yarar sağlamak açısından son derece önemlidir.
Tehlikeli kimyasallara karşı yukarıda belirtilen alternatif çözüm
arayışları konusunda tüketiciler olarak ilgili ve sorumlu kamu
kuruluşlarının gerekli önlemleri almalarına ilişkin güçlü bir baskı grubu
oluşturmamız gerekmektedir. Çünkü, Türkiye’de piyasa gözetimi ve denetimi
ile ilgili kamu kuruluşları ne yazık ki bu konuda AB ülkelerindeki
uygulamalarının gerisindedir. Eğer, güçlü bir baskı grubu oluşturabilirsek
ilgili kamu kuruluşlarının görev ve sorumluluklarını en iyi şekilde yerine
getirmelerini sağlayabiliriz.
Eğer, tüketiciler olarak güçlü bir örgütlülüğe ulaşabilirsek, kimya
sanayindeki sağlıksız teknolojiler ve ürünler yerine sağlıklı yaşam
teknolojilerinin ve ürünlerinin oluşmasında etkili olabiliriz. Yaşanabilir
bir dünya ve çevre ile sağlıklı bir gelecek yaratmak biz insanların
elindedir. Bu, aynı zamanda insan olmanın ve insanca yaşamın biz insanlara
verdiği bir görev ve sorumluluktur. Torunlarımıza bırakabileceğimiz
yaşanabilir bir dünya için zorunluluktur. Kızılderili atasözünde
belirtildiği gibi, “Dünya bize atalarımızdan miras kalmadı,onu
torunlarımızdan ödünç aldık”.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1- Prof. Dr. Osman ERKMEN – Gaziantep Üniversitesi Mühendislik Fakültesi
Gıda Mühendisliği Bölümü)
2- Mennan Aysan KUZANLI – Kimya Mühendisi
3- Prof. Dr. Mine YURTTAGÜL, Dr. Dyt. Aylin AYAZ
4- Prof. Dr. Ahmet AYDIN – Kansere Çözüm Var - Taş Devri Diyeti
5- http://www.roabiyoteknoloji.com/neden-roa-biyoteknoloji
6- http://www.tarimkutuphanesi.com/ZIRAI_MUCADELE_ILACLARININ_INSAN_VE_CEVRE_SAGLIGINA_ETKILERI_00270.html
7- http://ekosu.com /? Page id=308
8- Sağlık Bakanlığı’nın denetim verileri
9- http://www.ecoquestturkey.com/default.asp? Vcm=121895000000
10- Neslihan SÖZER – Tekstil ürünlerinde kimyasal gereklilikler ve
riskler-İntertek Test Hizmetleri A.Ş. Kimya Laboratuvarı Müdürü
11- http://www.milliyet.com.tr/tekstilde_kanser_riskine_dikkat
12- Nurcan KURTOĞLU – Duygu ŞENOL, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi,
Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Tekstil Mühendisliği Bölümü, Kahramanmaraş
– Tekstil ve Ekolojiye Genel Bakış, Karsinojen ve Allerjik Etki Yapabilen
Tekstil Kimyasalları,
13- Dr. F. Nur AKSAKAL, Doç.Dr. Songül ACAR VAİZOĞLU, Prof.Dr. Çağatay
GÜLER – Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A.B.D.
Mobilyalardaki Kimyasallar ve Sağlık Etkileri
14- http://intertek_turkey.com/kirtasiye_urunlerinde_kimyasal_testler
15- Bazı Tüketici Ürünlerinin Tehlikeli Kimyasal Madde İçeriğine Yönelik
Piyasa Gözetimi ve Denetimine İlişkin Tebliğ – Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
16- Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın Denetim verileri
17- TEPAV ( Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı yayını)
18- REACH Tüzüğü
19- Türkiye’de PGD kuruluşlarının kendi faaliyet alanlarıyla ilgili yapmış
oldukları yasal düzenlemeler ( Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı)
|