Baz İstasyonları Hakkında
Yargı Kararı
YARGITAY BAZ İSTASYONU KARARI
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
Esas : 2003/16434
Karar : 2004/971
MAHKEMESİ :Ankara Asliye 9. Hukuk Hakimliği
TARİHİ :13.5.2003
NOSU :2002/574-2003/341
DAVACI :
DAVALI :
Davacı Z. T. vekili Av.S. E. tarafından, davalı
A.H.P.H.A.Ş. ve diğerleri aleyhine 15.7.2002 gününde
verilen dilekçe ile komşu parseldeki baz istasyonunun
zarar vermesi nedeniyle muarazanın men'i ve
kaldırılmasının istenmesi üzerine mahkemece yapılan
yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 13,
5-2003 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalılar
vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz
dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik
hakimi tararından hazırlanan rapor ile dosya
içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı, halen Yargıtay'a tahsis edilen binada memur
olarak çalıştığını, binaya yakıtı yerde bulunan
T.T.A.Ş.'nin binasında kurulan GSM baz istasyonları ve
mini link antenlerinin kanser tehlikesi yaratığını: bu
yüzden isimlerini belirttiği Yargıtay'da çalışanların
Öldüğünü, davalıların bu haliyle yasal düzenlemelere bu
bağlamda Medeni Kanunun 661. ve devamı maddelerinde yer
alan hususlara aykırı davrandıklarını ayrıntılı biçimde
dilekçesinde belirttikten sonra, mevcut bilimsel
verilere uygun olmayan bu istasyonun sökülerek
kaldırılmasına, böylece tehlikenin giderilmesine karar
verilmesini istemiştir.
Davalılar tarafından davaya karşı ayrı ayrı verilen
cevaplarda ortak noktalar olarak, davacının iddiasını
kanıtlaması gerektiğini, istasyonu yönetmelik
kurallarına göre kurduklarım ve işlettiklerini,
davacının iddia ettiği zararının henüz
gerçekleşmediğini, yerden geniş bir halk kitlesine yayın
yaptıklarını ve kamu hizmeti verdiklerini; kaldı ki baz
istasyonlarının nükleer radyasyona neden olmadıklarını,
bu konuda bilimsel düşünce ve raporlar olduğunu
belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece davacının iddiası, davalıların savunmaları ve
davaya neden olan olayın da özelliği gözetilerek
alanlarında uzman olan bilirkişilerden birden fazla
rapor alınmıştır. Alınan bu raporlar üzerine,
uyuşmazlığın komşuluk hukukundan kaynaklandığını ve dava
konusunun bir sonuca bağlanabilmesi için davacının
iddiası yününde, kurulan istasyonların insan sağlığı
üzerinde olumsuz etki yaratıp yaratmadığı hususunun
incelenmesi gerektiğini, bunun için de bilirkişi
incelenmesine başvurulduğunu, uzman bilirkişilerce
hazırlanan raporlarda davacının iddiasına doğrular yönde
görüş bildirildiğini belirterek istasyonların
kaldırılmasına ve uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine
karar verilmiştir. Karar tüm
davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık son yıllarda kullanılan cep telefonlarındaki
haberleşmeyi sağlayan ve baz istasyonları olarak
isimlendirilen tesisin kullanılması sonucu bir zararın
bulunup bulunmadığı varsa bu zararın hangi durumlarda
söz konusu olabileceği ve yine giderilmesi konusunda ne
gibi önlemlerin alınması gerektiği noktasında
toplanmaktadır.
Dava konusu olan tesisin cep telefonlarının kullanımı
için zorunlu olduğu ve bu tesisin geniş bir kitleyi
ilgilendirmesi itibariyle de kamuya hizmet vermeyi
amaçladığı da tartışmasızdır. Ne varki bu hizmetin
verilmesinde ve tesisin kullanılması sonucu hukuk
kurallarının bir gereği olarak doğan zararlardan da
tesis sahibi sorumludur. Hatta bu sorumluluk kusura
dayanmayan, tehlike sorumluluğu olarak da kabul edilmek
gerekir. Bu özelliği itibariyle tesisi kullanan ve onu
işletenin yüksek özen yükümlülüğü bulunmaktadır.
Aksi halde, en küçük bir özensizliğin maddi değerlerle
ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar doğurması
kaçınılmazdır. Bunun için zarar görenin zararını değil,
tesis ve işletme sahibinin tesisin işletilmesinden
dolayı kişilere, bu bağlamda çevreye bir zarar vermediği
ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratmadığının kanıtlaması
gerekir. Bu sonuç genel sorumluluk kurallarının aksine
olarak, davalıların isletmesinin ağır tehlike doğuracak
özelliğinden kaynaklanmaktadır.
Tüm bu genel açıklama ve nitelendirmeler göz önünde
tutulup somut olay dava konusu edilen istasyonun
Hazineye ait bulunan davalı T.T.A.Ş.'ye kullanımı
özgülenen “Yenişehir TT Binası” olarak isimlendirilen
binada GSM BTS mini link DXX..«" adı altında kurulmuş
olan ve davalıların işleticisi oldukları tesisin
konumunun incelenmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda tesisin kurulma amacına uygun olarak
isletilmesi durumunda kişi ve çevreye zarar verip
vermediğinin belirlenmesi önem taşımaktadır. Bu
açıklamalar İtibariyle davalı T.T.A.Ş.nin kendine
husumet düşmediği yönündeki itirazı ile diğer
davalıların ileri sürdükleri itirazları arasında bu baz
istasyonlar için sunulan sertifikalarında adı yazılan
alan şiddeti, limit değerlerinin belirlenmesi, ölçüm
yöntemleri ve denetlenmesi hakkındaki yönetmeliğe uygun
olup, buna göre güvenlik sertifikası bulunduğu
konusundaki savunmanında irdelenmesi gerekmektedir. Bu
haliyle konu incelendiğinde, istasyonun kurulduğu bina,
T.T.A.Ş.'ye özgülendiğinden bu binanın kullanımından
doğan zarardan sorumludur. Bu bakımdan husumet itirazı
yerinde değildir.
Diğer davalılara gelince, gerçekten her davalıya
"Telekomünikasyon Kurum Güvenlik Sertifikası" adı
altında bir kullanma belgesi verilmiştir. Sertifikada,
kullanımla ilgili limitler belirtilmiştir. Bilirkişiler
tarafından yapılan inceleme sonunda, sertifikada
belirtilen limitlerin
yönetmelikte belirtilen limitlere uygun olduğu hatta
yönetmelikteki limitlerin de altında bulunduğu
belirtilmiştir. Ne var ki yapılan bu belirlemelerle bir
zararın olmayacağı kabul edilemez. Yönetmelik ve bu
yönetmelikteki ölçülere göre verilen sertifika, soyut
bir belirlemeyi içermektedir. Bu bağlamda, o anda o
yerde ve belirtilen güçte kurulacak istasyonun
değerlerini belirtmektedir. Nitekim sertifikada bu
nitelikleri içermekte olup, kurulan istasyonun
çevresindeki binaların ve giderek konumunu
belirtmemektedir.
Bu da sertifikadaki ölçülerin tüm bilimsel verilere
uygun olduğu ve zarar doğurmayacağı anlamına gelmez.
Kaldı ki, hukuk kurallarındaki norm düzenlemesi
itibariyle yönetmelik ve yönetmeliğe uygun bir işlem
yapılsa bile, buna karsın çevreye verilen zarardan,
eylemde bulunanın sorumlu olmayacağı sonucu doğmaz.
Ayrıca yargıç, uyuşmazlığın çözümünde
yönetmeliğe değil yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu
bağlamda sorumluluk hukukunun ilkelerine göre karar
vermek zorundadır. Bunun içindir ki, yerel mahkemenin
yönetmeliğe ve yönetmeliğe göre verilen sertifikayı
bağlayıcı olarak kabul etmemesi doğrudur.
Bilirkişilerde, dava konusu istasyondaki ölçümlerin
yönetmelikteki limitlerin altında olduğunu ancak kurulan
istasyonun çalışma yeri olan Yargıtay binasının çok
yakınında bulunduğunu ve binanın üst katı ile aynı
seviyeyi taşıdığını, uzun sürede insan sağlığı için
tehlike yarattığını ve yerleşim yerlerine uzakta
kurulması gerektiğini belirtmişlerdir. Yapılan şu
bilimsel açıklamalar itibariyle. tek başına ölçüm
sonuçlarının düşük olması, zarar
doğurmayacağı anlamına gelmez.
Diğer koşulların bu bağlamda, tesisin kurulduğu yerin de
çalışma ve yerleşim yerlerine olan yakınlığının ve
buralardaki çalışma süresinin de göz önünde tutulması
gerekir. Bu olayda bilirkişiler, davacının da bulunduğu
binada uzun süreli çalışıldığını böylece kısa sürede
etkili olmasa da yıllar itibariyle zarar doğurmasının
her zaman olanaklı bulunduğunu belirtmişlerdir.
Davalılar, davanın İdari yargı yerinde çözüme
kavuşturulmasını ileri sürmüşlerdir. Ne var ki
haklarında dava açılan tüm davalılar, özel hukuk
hükümlerine tabi şirketlerdir. Bu bakımdan işin kamu
hukukunu ve özellikle 2577 sayılı İdari Yargılama Usul
Yasasının 2. maddesindeki düzenleme kapsamında yer
almaması nedeniyle bu savunma yerinde görülmemiştir,
Kaldı ki, böyle bir olgunun varlığı halinde, itiraz
olmasa dahi, mahkemece görevi gereği göz önünde
tutulacak bir yön olduğu da düşünülmelidir.
Davalılar, kamu yararına hizmet verdiklerini
savunmuşlardır. Gerçekten yukarıda da
açıklandığı üzere davalılar tarafından bu ve benzeri
tesislerin işletilmesi sonucu geniş bir halk kitlesinin
yarar sağladığı bilinen bir olgudur. Ne var ki, bu
yararın sağlanması karşısında kişilerin zarar görmesi
hor görülemez. Bu bakımdan gerek hizmetten elde edilen
yarar ve bunun karşısında verilen zararın dengelenmesi
gerekmektedir. Hiçbir hizmet, insan yaşamı kadar öncelik
ve önem taşımaz. Diğer bir anlatımla, yararlı bir
hizmetin karşılığı olarak insanın ölümü uygun bir sonuç
olarak kabul edilemez, insan yaşamında tehlike yaratan
bir hizmetin, kişi yaşamı önüne geçilmesi ve ona
üstünlük tanınması doğru bir yaklaşım olarak
düşünülemez. Kaldı ki somut olayda, bu hizmetin aynı
yerde verilmesinde zorunluluk da bulunmamaktadır,
Muhtemelen fazla bir giderle de olsa, başka bir yerde
aynı sonuçları sağlayacak bir istasyonun kurulması ve
hizmet vermesi olanaklıdır. Bu nedenle davalıların bu
yöndeki savunma ve itirafları da yerinde görülmemiştir.
Davalıların diğer bir itirazları ise, bilirkişi
raporlarının yetersiz olduğu noktasındadır. Dosyada
ayrıntılı olarak hazırlanan raporlardan da anlaşılacağı
üzere, bu istasyonun yaratacağı tehlikeler bilimsel ölçü
ve verilerle sunulmuştur. Bilirkişiler kendi
alanlarında, ve bu konuda uzman olan kişilerdir. Bu
bakımdan raporlara itibar edilmiştir. Zaten sorunun
çözümü de tamamen bilirkişilerin raporlarına
dayandırılması gereken bir konudur. Çünkü konu, hukuki
değil; bilimsel ve teknik incelemeyi gerektirmektedir.
Yargıcın teknik bir konuda bilirkişi incelemesine
başvurması ve bilirkişi tarafından konuyla ilgili olarak
sunulan düşünce, başka teknik bir görüşle etkisiz hale
getirilmedikçe uyması gerekir.
Bu hususlar HUMK.nun 275. maddesinde de düzenleme altına
alınmıştır. Davalılar tarafından somut olayla ilgili
bulunan raporların aksini belirttiği iddiasıyla sunulan
bilimsel düşünceler genel bir nitelik taşıyıp, doğrudan
somut olayla ilgili bulunmadığı gibi, bu konuda aksi
düşünceleri içeren görüşler olarak da düşünülmemelidir.
Davalıların sunduğu yazılardaki bilimsel düşünceler,
genel bir nitelik taşıyıp somut olaya özgü bir içerik
taşımadığından bunlara da itibar edilmemesi doğrudur.
Davalıların diğer bir savunması ise, A. Şirketi
tarafından Yargıtay Binasının çatısında Kurulan vericiye
izin verilmesine ilişkin olan açıklamasıdır. Sözü
edilen, verici olmayıp sağlık yönünden zararlı olmayan
bir yükselticidir. Bu nitelikte olmadığı, zarar verdiği
belirlendiği takdirde, dava konusu olabileceği tabidir.
Bir diğer itirazları da; bilirkişiler tarafından da
belirtildiği üzere, bu tür tesislerin konuşmanın yoğun
olduğu yerlere yakın kurulmasıdır. Kendilerinin de bu
teknik kuralı gözeterek kurutacak yeri belirlemiş
olmasıdır. Davalılara konuşmacılara sağlanan yarar
bakımından bu belirleme doğru olabilir. Ancak tesisin
böyle bir yerde ve bu konumu ile kullanılmasının da
özellikle yakın çevresine zarar verdiği de açıktır.
Bu bakımdan, bu tesisten üçüncü kişilerle birlikle
davacı da yararlanmış olsa, sağlanan yararla verilen
zararın dengelenmesi genel bir hukuk kuralıdır. Yarar,
haberleşmeyi amaçlamaktadır. Zararın ise, insan sağlığı
ve yaşamı ile ilgili olduğu gözetildiğinde, ikinci
değere önem verilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan da
davalıların, bu yöne ilişkin itirazları yerinde
görülmemiştir. Yine davalılar tarafından ileri sürülen
ve daha önce Yargıtay 1. ve 11. Hukuk Dairelerince
verilen kararların eldeki bu kararla çeliştiği ileri
sürülmüşse de, anılan daire kararlarında uyuşmazlığın
çözümünde yönetmelikteki ölçü birimlerinin davaya konu
edilen istasyonda gözetilip gözetilmediğini gözetilmemiş
olsa dahi zarar doğurup
doğurmadığının belirlenmesi yönündedir.
Bu belirlemeye göre anılan kararların eldeki kararla
çelişmediği sonucuna varılmalıdır. Şöyle ki; bir
istasyon yönetmeliğe uygun olarak çalıştırılırsa dahi
zarar verdiği takdirde yönetmeliğe uygun olduğundan söz
edilerek karar verenin sorumluluktan kurtulması
kullanıma devam edilmesi sonucunu doğurmaz. Yönetmeliğe
uygun değilse, zaten hukuka aykırılık gerçekleşmiş
olacaktır.
Yukarıdan beri açıklanan dosyadaki tüm bilgi, belge ve
bilirkişi raporlarına göre
kullanılan istasyonun konumu itibariyle uzun sürede kişi
ve çevreye zarar verdiği, bu nitelikteki bir istasyonun
halen bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı
bulunduğu, bunun daha uygun ve yerleşim çevresinden daha
uzakta kurulması gerektiği ifade edilmiştir. Bu
belirlemeler itibariyle dar anlamda ve para ile
ölçülebilen bir zarar yok ise de, çevre binalarda ve bu
bağlamda davacının çalışmakta olduğu Yargıtay Binasında
çalışanlar için
sağlık bakanlığından büyük endişeler taşıdığı, hatta
yakın yıllara kadar istasyondan yansıyan radyasyonlardan
kaynaklanan hastalıkla ölen kişiler olmamasına karşın
son 3-4 yıl içerisinde ve tesise yakın binada çalışan
beş kişinin ölmesi, halen çalışmakta olan bazı
kişilerin bu hastalığa tutulması, bu yerde çalışanları
psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkilemekte
ve bunun da psikolojik yapısında tedirginlik ve
ümitsizlik yaratacağı, bu haliyle de yaşamdaki sağlık
değerleri düşünüldüğünde o yerde çalışmasının olumsuz
hale geleceği göz önünde tutulduğunda, davacının, zarar
gördüğü kabul edilmeli ve kararın onanması gerekliği
sonucuna varılmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan
nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının
temyiz eden davalılara yükletilmesine ve peşin alınan
harcın istek hafinde geri verilmesine 29.1.2004 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye |