Baz İstasyonları Hakkında
Yargı Kararı 2
T.C. YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas Karar
2004/2954 2004/10516
YARGITAY İLAMI
MAHKEMESİ :A Asliye 22. Hukuk Hakimliği
TARİHİ :18/12/2003
NOSU :2002/792-2003/973
DAVACI :Ü
DAVALI :1-M Apt. Yönetimi adına A 2-A. AŞ
Davacı Ü vekili tarafından, davalı A. AŞ ve M. Apt.
Yönetimi aleyhine 27.12.2002 gününde verilen dilekçe ile
komşu apartmanda kurulu telefon baz istasyonunun
kaldırılmasının istenmesi üzerine mahkemece yapılan
yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen
18.12.2003 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı
vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz
dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik
hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya
içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Davacı, davalı olarak apartmanın yöneticiliğini
göstererek bina üzerine monte edilmiş olan cep telefonu
baz istasyonunun kaldırılmasını istemiştir.. Bilindiği
üzere apartman yönetiminin ayrı bir tüzel kişiliği
yoktur. Bu nedenle apartmanın ortak yerlerinden
kaynaklanan zararlardan, kat malikleri sorumludur.
Öyleyse tapu kaydına göre kat malikleri belirlenerek
davanın onlar aleyhine açılması gerekir.. Mahkemece bu
yön üzerinde durulmadan eksik inceleme ve yazılı gerekçe
ile apartman yönetimi aleyhine karar verilmiş olması
bozmayı gerektirmiştir
2-Davacı, halen oturmakta olduğu binaya yakın yerde
bulunan komşu apartman üzerine davalı A. A.Ş tarafından
kurulan GSM baz istasyonunun insan sağlığı açısından
tehlike yarattığını; davalının bu haliyle yasal
düzenlemelere bu bağlamda Medeni Kanunun 661. ve devamı
maddelerinde yer alan hususlara aykırı davrandıklarını
ayrıntılı biçimde dilekçesinde belirttikten sonra,
mevcut bilimsel verilere uygun olmayan bu istasyonun
sökülerek kaldırılmasına, böylece tehlikenin
giderilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı tarafından davaya karşı verilen cevapta ,
davacının iddiasını kanıtlaması gerektiğini, istasyonu
yönetmelik kurallarına göre kurduklarını ve
işlettiklerini, davacının iddia ettiği zararının henüz
gerçekleşmediğini, yerden geniş bir halk kitlesine yayın
yaptıklarını ve kamu hizmeti verdiklerini; kaldı ki baz
istasyonlarının nükleer radyasyona neden olmadıklarını,
bu konuda bilimsel düşünce ve raporlar olduğunu
belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davacının iddiası, davalının savunmaları ve
davaya neden olan olayın da özelliği gözetilerek
alanlarında uzman olan bilirkişilerden birden fazla
rapor alınmıştır. Alınan bu raporlar üzerine,
uyuşmazlığın komşuluk hukukundan kaynaklandığını ve dava
konusu baz istasyonunun yaydığı elektromanyetik
dalgaların yönetmelikte kabul edilen limitlerin altında
olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve
kararı davacı temyiz etmiştir.
Uyuşmazlık son yıllarda kullanılan cep telefonlarındaki
haberleşmeyi sağlayan ve baz istasyonları olarak
isimlendirilen tesisin kullanılması sonucu bir zararın
bulunup bulunmadığı varsa bu zararın hangi durumlarda
söz konusu olabileceği ve yine giderilmesi konusunda ne
gibi önlemlerin alınması gerektiği noktasında
toplanmaktadır. Dava konusu olan tesisin cep
telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve bu
tesisin geniş bir kitleyi ilgilendirmesi itibariyle de
kamuya hizmet vermeyi amaçladığı da tartışmasızdır. Ne
var ki bu hizmetin verilmesinde ve tesisin kullanılması
sonucu hukuk kurallarının bir gereği olarak doğan
zararlardan da tesis sahibi sorumludur. Hatta bu
sorumluluk kusura dayanmayan, tehlike sorumluluğu olarak
da kabul edilmek gerekir. Bu özelliği itibariyle tesisi
kullanan ve onu işletenin yüksek özen yükümlülüğü
bulunmaktadır. Aksi halde, en küçük bir özensizliğin
maddi değerlerle ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar
doğurması kaçınılmazdır. Bunun için zarar görenin
zararını değil, tesis ve işletme sahibinin tesisin
işletilmesinden dolayı kişilere, bu bağlamda çevreye bir
zarar vermediği ve herhangi bir olumsuz sonuç
yaratmadığının kanıtlanması gerekir. Bu sonuç genel
sorumluluk kurallarının aksine olarak, davalıların
işletmesinin ağır tehlike doğuracak özelliğinden
kaynaklanmaktadır.
Tüm bu genel açıklama ve nitelendirmeler göz önünde
tutulup somut olay dava konusu edilen istasyonu
davacının oturduğu bina ile davalının işleticisi olduğu
tesisin konumunun incelenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda
tesisin kurulma amacına uygun olarak
işletilmesi durumunda kişi ve çevreye zarar verip
vermediğinin belirlenmesi önem taşımaktadır. Bu
açıklamalar itibariyle davalının ileri sürdüğü
itirazları arasında bu baz istasyonları için sunulan
sertifikalarında adı yazılan alan şiddeti, limit
değerlerinin belirlenmesi, ölçüm yöntemleri ve
denetlenmesi hakkındaki yönetmeliğe uygun olup, buna
göre güvenlik sertifikası bulunduğu konusundaki
savunmanında irdelenmesi gerekmektedir. Davalıya
“Telekomünikasyon Kurum Güvenlik Sertifikası” adı
altında bir kullanma belgesi verilmiştir. Sertifikada,
kullanımla ilgili limitler belirtilmiştir. Bilirkişiler
tarafından yapılan inceleme sonunda, sertifikada
belirtilen limitlerin yönetmelikte belirtilen limitlere
uygun olduğu, hatta yönetmelikteki limitlerin de altında
bulunduğu belirtilmiştir. Ne var ki yapılan bu
belirlemelerle bir zararın olmayacağı kabul edilemez.
Yönetmelik ve bu yönetmelikteki ölçülere göre verilen
sertifika, soyut bir belirlemeyi içermektedir. Bu
bağlamda, o anda o yerde ve belirtilen güçte kurulacak
istasyonun değerlerini belirtmektedir. Nitekim
sertifikada bu nitelikleri içermekte olup, kurulan
istasyonun çevresindeki binaların ve giderek konumunu
belirtmemektedir. Bu da sertifikadaki ölçülerin tüm
bilimsel verilere uygun olduğu ve zarar doğurmayacağı
anlamına gelmez. Kaldı ki, hukuk kurallarındaki norm
düzenlemesi itibariyle yönetmelik ve yönetmeliğe uygun
bir işlem yapılsa bile, buna karşın çevreye verilen
zarardan, eylemde bulunanın sorumlu olmayacağı sonucu
doğmaz. Ayrıca yargıç, uyuşmazlığın çözümünde
yönetmeliğe değil yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu
bağlamda sorumluluk hukukunun ilkelerine göre karar
vermek zorundadır. Bunun içindir ki, yerel mahkemenin
yönetmeliğe ve yönetmeliğe göre verilen sertifikayı
bağlayıcı olarak kabul etmemelidir. Bilirkişiler de,
dava konusu istasyondaki ölçümlerin yönetmelikteki
limitlerin altında olduğunu; ancak kurulan istasyonun
davacının binasının çok yakınında bulunduğunu, uzun
sürede insan sağlığı için tehlike yarattığını ve
yerleşim yerlerine uzakta kurulması gerektiğini
belirtmişlerdir. Yapılan şu bilimsel açıklamalar
itibariyle, tek başına ölçüm sonuçlarının düşük olması,
zarar doğurmayacağı anlamına gelmez. Diğer koşulların bu
bağlamda, tesisin kurulduğu yerin yerleşim yerlerine ve
davacının evine olan yakınlığı ile davacının eşi ile
birlikte sürekli evde oturup küçük yaştaki toruna
bakmakta olduğunun da göz önünde tutulması gerekir. Bu
olayda bilirkişiler, davacının da bulunduğu binada uzun
süreli kalındığını ve böylece kısa sürede etkili olmasa
da yıllar itibariyle zarar doğurmasının her zaman
olanaklı bulunduğunu belirtmişlerdir.
Davalı , kamu yararına hizmet verdiklerini savunmuştur.
Gerçekten yukarıda da açıklandığı üzere davalı
tarafından bu ve benzeri tesislerin işletilmesi sonucu
geniş bir halk kitlesinin yarar sağladığı bilinen bir
olgudur. Ne var ki, bu yararın sağlanması karşısında
kişilerin zarar görmesi hoş görülemez. Bu bakımdan gerek
hizmetten elde edilen yarar ve bunun karşısında verilen
zararın dengelenmesi gerekmektedir. Hiçbir hizmet, insan
yaşamı kadar öncelik ve önem taşımaz. Diğer bir
anlatımla, yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insanın
ölümü uygun bir sonuç olarak kabul edilemez. İnsan
yaşamında tehlike yaratan bir hizmetin, kişi yaşamının
önüne geçmesi ve ona üstünlük tanınması doğru bir
yaklaşım olarak düşünülemez. Kaldı ki somut olayda, bu
hizmetin aynı yerde verilmesinde zorunluluk da
bulunmamaktadır. Muhtemelen fazla bir giderle de olsa,
başka bir yerde aynı sonuçları sağlayacak bir istasyonun
kurulması ve hizmet vermesi olanaklıdır. Bu nedenle
davalının bu yöndeki savunma ve itirazları da yerinde
değildir.
Dosyada ayrıntılı olarak hazırlanan raporlardan da
anlaşılacağı üzere, bu istasyonun yaratacağı tehlikeler
bilimsel ölçü ve verilerle sunulmuştur. Bilirkişiler
kendi alanlarında ve bu konuda uzman olan kişilerdir. Bu
bakımdan raporları yeterlidir. Davalılar tarafından
somut olayla ilgili bulunan raporların aksini belirttiği
iddiasıyla sunulan bilimsel düşünceler genel bir nitelik
taşıyıp, doğrudan somut olayla ilgili bulunmadığı gibi,
bu konuda aksi düşünceleri içeren görüşler olarak da
düşünülmemelidir. Davalıların sunduğu yazılardaki
bilimsel düşünceler, genel bir nitelik taşıyıp somut
olaya özgü bir içerik taşımadığından bunlara da itibar
edilemez.
Bir diğer konu da; bilirkişiler tarafından da
belirtildiği üzere, bu tür tesislerin konuşmanın yoğun
olduğu yerlere yakın kurulmasıdır. Kendilerinin de bu
teknik kuralı gözeterek kurulacak yeri belirlemiş
olmasıdır. Davalılara konuşmacılara sağlanan yarar
bakımından bu belirleme doğru olabilir. Ancak tesisin
böyle bir yerde ve bu konumu ile kullanılmasının da
özellikle yakın çevresine zarar verdiği de açıktır. Bu
bakımdan, bu tesisten
üçüncü kişilerle birlikte davacı da yararlanmış olsa,
sağlanan yararla verilen zararın dengelenmesi genel bir
hukuk kuralıdır. Yarar, haberleşmeyi amaçlamaktadır.
Zararın ise, insan sağlığı ve yaşamı ile ilgili olduğu
gözetildiğinde, ikinci değere önem verilmesi
gerekmektedir.Yine davalı tarafından ileri sürülen ve
daha önce Yargıtay 1 ve 11. Hukuk Dairelerince verilen
kararların eldeki bu kararla çeliştiği ileri sürülmüşse
de, anılan daire kararlarında uyuşmazlığın çözümünde
yönetmelikteki ölçü birimlerinin davaya konu edilen
istasyonda gözetilip gözetilmediği, gözetilmemiş olsa
dahi zarar doğurup doğurmadığının belirlenmesi
yönündedir. Bu belirlemeye göre anılan kararların eldeki
kararla çelişmediği sonucuna varılmalıdır. Şöyle ki; bir
istasyon yönetmeliğe uygun olarak çalıştırılsa dahi,
zarar verdiği takdirde yönetmeliğe uygun olduğundan söz
edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması
kullanıma devam edilmesi sonucunu doğurmaz. Yönetmeliğe
uygun değilse, zaten hukuka aykırılık gerçekleşmiş
olacaktır.
Yukarıdan beri açıklanan dosyadaki tüm bilgi, belge ve
bilirkişi raporlarına göre kullanılan istasyonun konumu
itibariyle uzun sürede kişi ve çevreye zarar verdiği, bu
nitelikteki bir istasyonun halen bulunduğu yerde
kullanılmasının sakıncalı bulunduğu, bunun daha uygun ve
yerleşim çevresinden daha uzakta kurulması gerektiği
ifade edilmiştir. Bu belirlemeler itibariyle dar anlamda
ve para ile ölçülebilen bir zarar yok ise de, çevre
binalarda ve bu bağlamda davacının oturmakta olduğu
binada yaşayanlar için sağlık bakımından büyük endişeler
taşıdığı, bu yerde oturanların psikolojik olarak
yaşamını olumsuz biçimde etkilemekte ve bunun da
psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik
yaratacağı, bu haliyle
de yaşamdaki sağlık değerleri düşünüldüğünde o yerde
oturmanın olumsuz hale geleceği göz önünde tutulduğunda,
davacının, zarar gördüğü kabul edilmeli ve davanın
kabulüne karar verilmelidir.Mahkemece bu yönler üzerinde
durulmadan yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş
olması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:Temyiz olunan kararın yukarıda (1) ve (2) sayılı
bentlerde açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin
alınan harcın istek halinde geri verilmesine 27.9.2004
gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye |