Baz İstasyonunun
Kaldırılması
T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi
ESAS No : 2007/3012
KARAR No : 2007/16269
MAHKEMESİ : Gaziantep 2.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 16.01.2007
NUMARASI : 2006/512 – 2007/26
DAVACI : 1- ...................... 2- ................... Adlarına Av.
DAVALI : TURKCELL İletişim Hizmetleri A.Ş. adına Av. ................
Davacı ................................ vekili Avukat H................
tarafından, davalı Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. aleyhine 04.12.2006
gününde verilen dilekçe ile müdahalenin men’i ve kal istenmesi üzerine
mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen
16/01/2007 günlü kararın yargıtay’ca incelenmesi davacılar vekili
tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar
verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya
içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, komşu binanın çatısında bulunan baz istasyonunun kaldırılması
istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hükmü
davacılar temyiz etmiştir.
Mahkemece yapılan keşif sonucunda baz istasyonunun konumu ve komşu
davacılara ait yapılara uzaklığı belirlenmiş bilirkişi raporu alınmıştır.
Dava konusu olan tesisin cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu
ve bu tesisin geniş bir kitleyi ilgilendirmesi itibariyle de kamuya hizmet
vermeyi amaçladığı da tartışmasızdır. Ne var ki bu hizmetin verilmesinde
ve tesisin kullanılması sonucu hukuk kurallarının bir gereği olarak doğan
zararlardan da tesisi sahibi sorumludur. Hatta bu sorumluluk kusura
dayanmayan, tehlike sorumluluğu olarak da kabul edilmek gerekir. Bu
özelliği itibariyle tesisi kullanan ve onu işletenin yüksek özen
yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksi halde, en küçük bir özensizliğin maddi
değerlerle ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.
Bunun için zarar görenin zararını değil, tesis ve işletme sahibinin
tesisin işletilmesinden dolayı kişilere, bu bağlamda çevreye bir zarar
vermediği ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratmadığının kanıtlanması
gerekir. Bu sonuç genel sorumluluk kurallarının aksine olarak,
davalılarının işletmesinin ağır tehlike doğuracak özelliğinden
kaynaklanmaktadır.
Sertifikada belirtilen limitlerin yönetmelikte belirtilen limitlere uygun
olduğu, hatta yönetmelikteki limitlerin de altında bulunduğu belirlense
bile bu belirlemelerle bir zararın olmayacağı kabul edilemez. Yönetmelik
ve bu yönetmelikteki ölçülere göre verilen sertifika, soyut bir
belirlemeyi içermektedir. Bu bağlamda, o anda o yerde ve belirtilen güçte
kurulacak istasyonun değerini belirtmektedir. Nitekim sertifikada bu
nitelikleri içermekte olup, kurulan istasyonun çevresindeki binaların ve
giderek konumunu belirtmemektedir. Bu da sertifikadaki ölçülerin tüm
bilimsel verilere uygun olduğu ve zarar doğurmayacağı anlamına gelmez.
Kaldı ki, hukuk kurallarındaki norm düzenlemesi itibariyle yönetmelik ve
yönetmeliğe uygun bir işlem yapılsa bile, buna karşın çevreye verilen
zarardan, eylemde bulunanın sorumlu olmayacağı sonucu doğmaz. Ayrıca
yargıç, uyuşmazlığın çözümünde yönetmeliği değil yasaya, genel hukuk
kurallarına ve bu bağlamda sorumluluk hukukunun ilkelerine göre karar
vermek zorundadır. Bunun içindir ki, yönetmeliğe ve yönetmeliğe göre
verilen sertifikayı bağlayıcı olarak kabul etmemek gerekir. Yapılan şu
bilimsel açıklamalar itibarıyla, tek başına ölçüm sonuçlarının düşük
olması, zarar doğurmayacağı anlamına gelmez. Diğer koşulların bu bağlamda,
tesisin kurulduğu yerin yerleşim yerlerine ve davacının evine ve bahçesine
olan yakınlığı da göz önünde tutulmalıdır.
Davalı, kamu yararına hizmet verdiklerini savunmuştur. Gerçekten yukarıda
da açıklandığı üzere davalı tarafından bu ve benzeri tesislerin
işletilmesi sonucu geniş bir halk kitlesinin yarar sağladığı bilinen bir
olgudur. Ne var ki, bu yararın sağlanması karşısında kişilerin zarar
görmesi hoş görülemez. Bu bakımdan gerek hizmetten elde edilen yarar ve
bunun karşısında verilen zararın dengelenmesi gerekmektedir. Hiçbir
hizmet, insan yaşamı kadar öncelik ve önem taşımaz. Diğer bir anlatımla,
yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insanın ölümü uygun bir sonuç olarak
kabul edilemez. İnsan yaşamında tehlike yaratan bir hizmetin, kişi
yaşamının önüne geçmesi ve ona üstünlük tanınması doğru bir yaklaşım
olarak düşünülemez.
Bir diğer konu da; bu tür tesislerin konuşmanın yoğun olduğu yerlere yakın
kurulmasıdır. Kendilerinin de bu teknik kuralı gözeterek kurulacak yeri
belirlemiş olmasıdır. Davalılara konuşmacılara sağlanan yarar bakımından
bu belirleme doğru olabilir. Ancak tesisin böyle bir yerde ve bu konumu
ile kullanılmasının da özellikle de yakın çevresine de zarar verdiği de
açıktır. Bu bakımdan, bu tesisten üçüncü kişilerle birlikte davacı da
yararlanmış olsa, sağlanan yararla verilen zararın dengelenmesi genel bir
hukuk kuralıdır. Yarar, haberleşmeyi amaçlamaktadır. Zararın ise insan
sağlığı ve yaşamı ile ilgili olduğu gözetildiğinde, ikinci değere önem
verilmesi gerekmektedir.
Tüm dosya kapsamına göre, kullanılan istasyonun konumu itibarıyla, uzun
sürede kişi, çevre ve bitkilere zarar verdiği, bu nitelikteki bir
istasyonun halen bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı bulunduğu,
bunun daha uygun yerleşim çevresinden daha uzakta kurulması gerektiği
anlaşılmaktadır.
Bu belirlemeler itibarıyla dar anlamda ve parayla ölçülebilen zarar yok
ise de, çevre binalarda ve bu bağlamda davacıların meskeninde bulunanların
sağlık bakımından büyük endişeler taşıdığı, aynı bölgede yaşayan
insanların psikolojik olarak yaşamını olumsuz bir biçimde etkilemekte ve
bunun da insanların psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik
yaratacağı açık olup, davacıların zarar gördüğünün kabulü gerekir.
Açıklanan nedenlerle davalının kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı
şekilde davanın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA ve
peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 24.12.2007 gününde
oybirliğiyle karar verildi. |